Yalakalar, Yardakçılar ile Sistem
09 Eylül 2008 Gönderen:Sade
Yorumlayın
Sultan Aziz’in saltanatında Keçecizade Fuad paşa’nın istifasından sonra 1863’te kısa süre (5 Ocak 1863 - 1 Haziran 1863) sadrazamlık da yapan Yusuf Kamil Paşa bu vasıftaki insanları teşhirle eğlenen bir mizaca sahipti... Mısır Hidivi’nin damadı, İstanbul’da birçok hayır ve hasenâtı vardır. Bunların başında, hanımı ile birlikte yaptırdıkları, Üsküdar’daki Zeynep Kâmil Hastanesi gelmektedir. Ayrıca câmi, okul, çeşme gibi hayrat bırakmışlardır. Kâmil Paşanın şiirleri ve münşeâtı (nesir-mektuplar) da mevcuttur. Arapça, Farsça ve Fransızca bilirdi. Kâmil Paşanın edebiyatçı olarak tanınmasını sağlayan eser, Fenelon’un yazdığı Telemak’ın Maceraları adlı kitabın tercümesi olan Terceme-i Telemak’tır. İlk kez yabancı bir yazarın kitabını tercüme etmiştir.
Bir keresinde mükellef yemekler iştahla yenildikten sonra sıra meyve faslına gelmiş. Ve hizmetliler masaya üzerine buz parçaları serpilmiş çilek getirmişler. Tabağa uzanan Yusuf Kamil Paşa, çatalına taktığı iri bir çileği ağzına götürürken kazara masadaki tuz kâsesinin içine düşürmüş, ama meyve ziyan olmasın diye çileği iyice tuza bulayıp yemiş. Ağzındaki kötü tada rağmen renk vermemiş çevresindekilere hatta: ‘Tuzlu çilek hiç de fena olmuyormuş, isteyen deneyebilir’ diye tavsiyede de bulunmuş... Hazurundan birkaçı denemişler hemen ve ‘Paşam hakkıâliniz var, gerçekten nefis oluyor...’ hükmünü vermişler... İleri gidip ‘Bundan sonra çileği hep tuzlu yemek isterim’ diyen; ‘Tuzlu çileğin lezzetini keşfetmekte geç kalmışız’ diyen olmuş... Kamil Paşa davetliler arasında bulunan ve kimseden sözünü esirgememesiyle tanınan, Minas Efendi’ye dönüp ‘Arkadaşların görüşleri için sen ne dersin’ diye fikrini sormuş... Minas Efendi’nin bu soruya verdiği cevap bütün zamanlar için anlamlı: “Paşam, bu adamlar bu düşüncelerini özel hayatlarında söyleseler üzerinde durulmaya değmezdi. Fakat bu ikiyüzlü lafları devlet hayatı içinde sarf ettiklerini işitince memlekette işlerin neden kötüye gittiğini anladım...”
Bir keresinde mükellef yemekler iştahla yenildikten sonra sıra meyve faslına gelmiş. Ve hizmetliler masaya üzerine buz parçaları serpilmiş çilek getirmişler. Tabağa uzanan Yusuf Kamil Paşa, çatalına taktığı iri bir çileği ağzına götürürken kazara masadaki tuz kâsesinin içine düşürmüş, ama meyve ziyan olmasın diye çileği iyice tuza bulayıp yemiş. Ağzındaki kötü tada rağmen renk vermemiş çevresindekilere hatta: ‘Tuzlu çilek hiç de fena olmuyormuş, isteyen deneyebilir’ diye tavsiyede de bulunmuş... Hazurundan birkaçı denemişler hemen ve ‘Paşam hakkıâliniz var, gerçekten nefis oluyor...’ hükmünü vermişler... İleri gidip ‘Bundan sonra çileği hep tuzlu yemek isterim’ diyen; ‘Tuzlu çileğin lezzetini keşfetmekte geç kalmışız’ diyen olmuş... Kamil Paşa davetliler arasında bulunan ve kimseden sözünü esirgememesiyle tanınan, Minas Efendi’ye dönüp ‘Arkadaşların görüşleri için sen ne dersin’ diye fikrini sormuş... Minas Efendi’nin bu soruya verdiği cevap bütün zamanlar için anlamlı: “Paşam, bu adamlar bu düşüncelerini özel hayatlarında söyleseler üzerinde durulmaya değmezdi. Fakat bu ikiyüzlü lafları devlet hayatı içinde sarf ettiklerini işitince memlekette işlerin neden kötüye gittiğini anladım...”
Bu bir gazetenin günlük konularla alakalı olarak, yükselen İslamcı seslere Osmanlı Devleti'nden yani unutmayacağımız yada unutamayacağımız benliğimizden, taa içerden verilebilecek güzel bir cevaptır. yusuf Kamil Paşa'nın yaşadığı bu olay ve Minas efendinin söylediği bu söz herzaman için devlet görevlileri için geçerlidir.
NOT: Radikal gazetesindeki haberin aynısını başka bir sitede görünce ve yayımlanma tarihinin de 2005 yılı olduğunu görünce şaşırdım biraz. Düşün, bağla.
0 yorum »
Yorumunu Bırak!