PDF Belgeleri Bölme ve Sayfa Ekleme

28 Ağustos 2008 Gönderen:Sade 1 yorum

Uzun zamandır aklımda olan bir programdı. Devamlı PDF uzantılı dosyalarla işiniz oluyorsa işinize yarayacaktır. PDF Split and Merge adlı program ile pdf dosyaları bölmek yada sayfaları birleştirmeye imkan veren bir program. Program tamamen ücretsiz ama gelişmiş versiyonları için 1$'lık komik denilebilecek bir miktar belirlemişler. Bedava olan versiyonununda sizin işinizi görebileceğini düşünüyorum. Programı buradan indirebilirsiniz. İndirdikten sonra ne yapacağınız bilemez bir halde olursanız türkçe olarak açıklaması için Savas Şakar'ın sitesini ziyaret ediniz.

Burda...
Devamını oku

Bilinç Zıplamaları

Bazen sıkıcı, bazen neşeli, bazen pazarlamacı, bazen kültür abidesi, belkide hiçbirisi. Uzun soluklu olmasını beklemedim hele okunmasını ve yorumlanmasını hiç öngörmediğim şahsen beğendiğim haberleri paylaşarak vakit doldurduğum, bazen heveslenerek insanlara birşeyler anlatmaya çalıştığım, bazense yorumlarımı paylaşmaktan çekindiğim de kolaycılığa kaçıp alıntıladığım bir blog sayfamın varlığı beni ne mutlu nede mutsuz edecek bir konumdan ileriye gidemedi. İnsan yazdıkça içinden geçenleri yada düşündüklerini söyledikçe rahatlar felsefesinin neresindeyim onuda pek kestiremedim. Bir bloga sahip olmanın psikolojik olarak insana bir yardımı olduğunu söyleyemem. Vaktimi iyi değerlendirdiğim hissine sebep vermesi ise biraz rahatlatıcı.

En sevdiğim kısım Feedjit! Kim? Nereden? Nasıl blogun yolunu bulmuş!
Genellikle ziyaretçilerin yolları bir bir arama motorundan enterasan konuları aratarak gelmişler. Bu arama motorlarından en tercih edileni herkesin bildiği gibi Google hemde yeni önerici özelliği ile.

Ancak bu yazıların hepsine bir şekilde ulaşılırken çok mu kötü içerikle karşılaşıldığından bilemiyorum yoksa Bloggerın ''blogadı.blogspot.com'' uygulamasındandır bilinmez insanlar burada paylaşılanları ''http://www.siteadi.com'' gibi bir siteden okuyor bilgileniyor gibi hissedemiyor. Tabi bunu bir genelleme yaparak söylemek doğru olamaz. Bunu hakkı ile yapabilmiş bloglarda mevcut. Başaran bloglarda şu dikkatimi çekti, istikrar, konu bütünlüğü, çaba ve iyi niyet, yorumlara hızlı ve nazik cevaplar,... Bununla beraber tabiki Google işbirlikleri (mecburen de diyebiliriz). Tanıtım amaçlı sitelere üyelikler, arkadaşlıkların kurulabilmesi için ziyaretçilerinde sitelerinin ziyaret edilmesi hatta yazılarına yorumlar,... Liste çok uzayabilir. Birçok sebep ve uygulama sayılabilir. Ve sonuç sevindirici olabilir.

Tabi ne beklendiği ilede alakalı bir durum söz konusu büyük meblalarda para kazanmak için yapılabilecek bir işten ziyade keyfen yapılması ile daha başarılı olunabileceğini düşünüyorum. Zira blog ve para ilişkisinden çıkan sonuçla zengin olmak imkansız. Bazı yatırımlar yaparak, stratejik bir büyüme, disiplin, kalite, farklı ürün yelpazaesi,... yakalanarak şuanda ülkemizde gelişmekte olan e-ticaret sitelerinden olmakta pek basit olmadığı gibi yapılamayacak bir işte değil. Bunun en büyük örneklerinden birisi de Hepsiburada.com ve hikayelerini izleyebilirsiniz.


Kaynak

Hepsini izlermisiniz bilemem ama en azından başlangıç kısmını dinlemenizi öneririm. Bazen herkesin sizi deli gibi görmesine rağmen inandığınız uğruna çalışmanın gereğini kısaca kanıtlayan bir durum.





İnsan inandığı uğurda gerekirse ölebilmeli. Taraftarın yaptığı ''Ölmeye Ölmeye geldik...''' tezahuratlar gibi değil elbet ancak güvendiği ve inandığı uğurda çaba sarfedebilmeli aynen Martin Kippenberger’in eserinde olduğu gibi birçoğuna göre yanlış yorumlanabilecek bir eser olmasına karşın sanatçı bunu yapmaktan kaçmadı. Çaba sarf etti ve istediği bir eseri gerçekleştirdi. Bunun yanında eserlerimiz yaptığımız işlerle olabileceği gibi hobilermizlede gerçekleşebilir. İşimizin farklılığı yapabileceğimiz olası eserlerin önünde bir set olamaz. Olmamalıdır. Eserlerden derken hertürlü eseri düşünebiliriz. Dünkü Cemal Şakar : 'Öykü plastik bir uğraştır' yazımda Cemal Şakar'ın kendi eserleri (Öyküleri) hakkındaki görüşlerinden bir alıntı ile noktalayayım;

''Öykü yazmayı her zaman eylemlerimden bir eylem, amellerimden bir amel olarak gördüm. Yani bana ait bir çaba.''


Burda... Devamını oku

Cemal Şakar : 'Öykü plastik bir uğraştır'

27 Ağustos 2008 Gönderen:Adsız 2 yorum

Öykücü Cemal Şakar "hayata, insana dair kimi gölgelerin düştüğü bir perde" olarak yorumladığı yeni kitabı "Hayalperdesi" (Selis Kitaplar) ile farklı bir kapı araladı.

Taslaklarda hazır bulundurduğum bir gün hakkında bir kaç kelam ederek en azından bir kişiye 'O'nun yazdıklarına karşı bir merak uyandırarak O'na ulaşmasını sağlamalıyım' diye düşündüğüm saygıdeğer öykü yazarı Cemal Şakar'ın Zaman Gazetesi'nde yer alan bir röportaj ile en azından belli başlı bilgileri sizinle paylaşmak istedim. Cemal Şakar hakkında söylenebileceklerin ağırlığı ve derinliği, beni alıntı yapmaya itti. Musa İğrek'in Cemal Şakar ile yaptığı röportaj;

Beş yıl sonra yayımladığı bu beşinci kitabında öykü türünün fazlaca yüceltildiğine dair ironik göndermelerin yanında, derin bir arayış içinde olan kahramanlar, parçalanmış hayatlar göze takılıyor. "Esenlik Zamanları" adlı eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği 1999 Yılı Öykü Ödülü'nü kazanan Şakar, çalışmalarını Balıkesir'de sürdürüyor. İnternette yayımlanan edebiyat dergisi Edebistan'ın öykü editörlüğünü de yürüten Cemal Şakar ile son kitabı "Hayalperdesi"ni konuştuk.

'Anlatabilmeliydim' adlı öykünüz, "Başlığı attıktan sonra neyi nasıl yazacağını düşündü uzun uzun..." diye başlıyor. Kitaba ad olan 'Hayalperdesi' de uzun uzun düşünülmüş gibi. Zira kitapta böyle bir öykü yok...

Tercih edişimin öncelikli sebebi, kelimenin oldukça geniş bir anlam alanına ve elbette buna bağlı olarak zengin çağrışımlara sahip olması. Tasavvuftan gölge oyununa kadar uzanan geniş bir yelpaze... Ancak niye böyle bir başlık seçtiğime dair 'sır'rın bende saklı kalmasını tercih ederim. Öykülerimi açıklamak, onları yazdıran muharrik gücü faş etmek istemem. Zira öykülerin bendeki karşılıklarını açıklamanın, okurun muhayyilesindeki muhtemel zenginlikleri daraltmak, öldürmek anlamına gelmesinden korkarım. İsterseniz şu kadarını sizinle paylaşmış olayım: Şu an elinizde tuttuğunuz kitap da bir hayal perdesidir; hayata, insana dair kimi gölgelerin düştüğü bir perde.

Öykü kahramanlarınızın pek çoğunda derin bir arayış, parçalanma, kendilerine dönük bir ironi söz konusu. Peki, siz nerede duruyorsunuz öykü kişilerinizi yazarken, hangi mesafeden bakıyorsunuz onlara?

Doğrusunu isterseniz oldukça netameli bir konu. 'Onlar benim' desem, kahramanların hayalî kişiliklerine haksızlık etmiş olacağım; 'hayır benimle bir ilgisi yok' desem, kendime ihanet etmiş olacağım. Bu konuda gözettiğim bir ilke var: Yazdığım her nasıl biri olursa olsun ya da hangi konu olursa olsun, mutlaka bende karşılıkları olsun isterim. Yüreğime, beynime değen; bana acı, hüzün ya da sevinç gibi haller yaşatan; bu dünyada ve ahirette hesabı verilebilir tipler, konular olması temennimdir.

Rasim Özdenören "Cemal Şakar yer yer metinlerle oynamaktan hoşlanıyor." diyor. Kitapta da böyle bir oyun dikkat çekiyor. Bu türden biçim ve teknik arayışları tehlikeli olmuyor mu?

Elbette tehlikeli. Ama riski göze almadan da yeni bir şeyler yapabilmek zor. Öykü plastik bir uğraştır. Bir sözü, bir hâli en güzel biçimiyle söylemek, anlatmak zorundayız. Bu zorunluluk beraberinde bir risk de taşıyor. Dümdüz bir çizgiyi uzatıp durmanın bir anlamı yok; onu yukarıya doğru taşımalıyız. Bazen düşmek de var. Zaten insan bazen düşen, düşünce tövbeyle ayağa kalkan biri değil midir?

Yol, yolcu, nokta, kapı, eşik gibi tasavvufi imgeler, geleneksel motiflere göndermeler, öykülerinizde sık sık göze çarpıyor.

Kelimeler de kanlı, canlıdırlar. Onlar da doğarlar ve vekalet ettikleri 'şey' hayattan çekilince ölürler. Biz dille düşünürüz. Kelimeler, binlerce yıllık hatıralarıyla birlikte muhayyilemizde uçuşurlar. Ve onları hep delalet ettikleri şeylerle birlikte yan yana dizeriz; ancak böylelikle imge olurlar zaten. Bizden öncekilerle başka türlü temas kurmamızın; dahası onlardan tevarüs ettiklerimizi, bizden sonrakilere emanet etmemizin başkaca yolu yok gibi geliyor bana.

Küp'te "Yıllardır öykü yazıyordu. Her yazdığı öyküden sonra, Yunus'un: "Yerden göğe küp dizseler birbirine berkitseler..." dizelerini anımsıyordu; küplerin üzerine bir tane daha koyduğunu varsayıyordu; ama yükseltmeye çalıştığı bu binanın altından bir tuğla çekildiğinde geriye sadece bir gümbürtü mü kalacaktı; tedirgin oluyordu; kartondan evler yapmak ya da kumdan kaleler..." diye bir cümle geçiyor. Aynı kaygıları siz de yaşıyor musunuz?

Hem de çok yoğun olarak yaşıyorum. Buradaki kuşku ya da güvensizlik sadece yazdığım öykülere yönelik değil, türün kendine yönelik temel bir kuşku benimkisi. Neyi, ne kadar anlatabiliyoruz? Bir de şu var: Öykü yazıyoruz, bunun gerekçesi nedir?

Yine aynı öyküde "Belki de iyi güzel bir yaşam, yapıttan, kurgudan, kurulandan..." cümlesi yarım kalıyor. Bunu nasıl tamamlıyor Cemal Şakar?

Tabii ki 'güzeldir', 'evlâdır' gibi bir kelimeyle tamamlamak isterim. Biz yaşadıklarımızın, reddettiklerimizin zerrece karşılıklarının gösterileceğine inanıyoruz. Yazdıklarımız da bundan uzak değil. Bu anlamda yaşadıklarımla yazdıklarım arasında bir tenasüp olsun isterim.

Anlatabilmeliyim'de öykü türünün fazlaca yüceltildiğine dair ironik bir gönderme, biraz şikâyetçi bir hal seziliyor. Buna ne diyeceksiniz?

Bu soruya verilebilecek bir cevap söyleşinin hacmini aşar. Yüksek, ulvî, seçkinci sanat anlayışına dair denemeler yazdım. Öykü yazmayı her zaman eylemlerimden bir eylem, amellerimden bir amel olarak gördüm. Yani bana ait bir çaba. İnsana ait çabalar bizatihî yüksek, yüce olamaz. İnsanın ortaya koyabilecekleri, Kur'an-ı Kerim'de zikredilen ona ait sıfatlarından ârî değildir.

Bu güzel Röportajın ardından Cemal Şakar'ı hakkında daha çok şey bilmek isteyenler için kısa kısa bilgiler;

Cemal Şakar'ın Hayatı:

Cemal Şakar, öykü yazarı. 2 Şubat 1962, Kocapınar köyü / Gönen / Balıkesir doğumlu. Karesi İlkokulu (1973), Atatürk Ortaokulu (1976), Muharrem Hasbi Lisesi (1979) ve Gazi Üniversitesi İşletme Fakültesi (1983) mezunu. “Bir Yıldız Kayar Bir İnsan Ölürmüş” başlıklı ilk öyküsü 1982 yılında Aylık Dergi’de çıkmıştı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Kayıtlar dergisinin yayınına katkıda bulundu. Esenlik Zamanları adlı eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği 1999 Yılı Öykü Ödülünü kazandı.

Öyküleri;

Aylık Dergi, Yönelişler, Mavera, Yedi İklim ve Kayıtlar’da yayımlandı.
Türkiye Yazarlar Birliği’nce 1999 yılı öykücüsü seçilen Cemal Şakar, hâlen öykü ve denemelerini Hece dergisinde yayımlamaktadır.

Öykü Kitapları:
Gidenler Gidenler
(Yedi İklim, İstanbul 1990)
10 öyküsü:
Gidenler Gidenler;
Bir Savaştan Slaytlar;
Ora Özlemleri;
Ölü Zaman;
Bildik Düşbozumları;
Nostalji; Ören-84;
Dağılan Şeyler;
Yapıştırmalar;
İnşirah

Yol Düşleri (YediGeceKitapları, İstanbul 1996)
18 öyküsü:
;Gidenler Gidenler
Bir Savaştan Slaytlar;
Ora Özlemleri;
Ölü Zaman;
Bildik Düşbozumları;
Nostalji;
Ören;
Dağılan Şeyler;
Yapıştırmalar;
İnşirah;
Ses: Sır;
Sırdaş;
Bir Masal;
Terci’hane;
Yolculuk;
Eviçi;
Ayna;
Ses

Esenlik Zamanları (YediGeceKitapları, İstanbul 1999)
11 öyküsü:
Dört Güzel Şey;
Atlas;
Eşik;
Rüya;
İzlek;
Sergerdan;
Saat Henüz Üç;
Birkaç Kırık Görüntü;
Şar;
Irmak;
Saatli Maarif Takvimi

Pencere (Hece, Ankara 2003)
9 öyküsü:
Pencere: Giriş;
Yöneliş;
Denizin Sonsuz Maviliği;
Biz Birbirimizi İçimizde Taşırız;
Suskunluktaki Hayret Verici Aydınlık;
Ve Diğerleri: Öykünmek;
Otacı;
Dilemma;
İstitrad

Hayalperdesi (Selis, İstanbul 2008, 12)
Öyküleri:
Ateşböceği; A/B;
Uzak Kara Derin Bir Ayrılık;
Mevlid;
İhtilaç;
Anlatabilmeliydim;
Bağdat Kudüs Kabil;
Küp;
Çığlık;
Koza;
Masmavi Bir Gök;
Güneşe Yürümek

Cemal Şakar'ı kelimelere ısğdırmaya çalışmak imkansız ancak bunu deneyenlerin söyledikleri:

Cemal Şakar ve Öykü Kitabı ''Pencere'' hakkında Ömer Lekesiz'in söyledikleri;

Cemal Şakar, “Pencere” öyküsündeki hepi topu üç kişilik öykü kadrosuna, sinematografinin öyküye ağan imkanlarını da yerli yerinde kullanarak, hüzün, vefa duygusu, aramak, bulunmak, yalnızlık, yitirmişlik, yorulmuşluk vb. kavramlar eşliğinde, benimsenilir, etkilenilir, paylaşılır bir “canlı hayatı” temsil ettirmiştir. Kurgu sağlamlığına azami özeni göstermiş, sinema kuramında önemli karşılıklar yüklenen “Pencere” kavramını öyküsüne ad olarak vermesi, bölümlerdeki parantez içi özet belirlemeleri oluşturan sözcükler de dahil kullandığı hemen her sözcüğü dikkatle seçmiştir. Öykü zamanıyla, öyküleme zamanı hemen hemen aynıdır; “70’li yıllara ait otomobil” belirlemesine göre her iki zaman da içinde yaladığımız günlere denk düşmektedir. Öykülerini oldum olası tertemiz bir Türkçe ile yazan, Cemal Şakar, “Pencere” öyküsünde de aynı tutumunu sürdürmüştür. “Pencere” öyküsü, yazarının, içeriğin suskuyla belirlendiği cümleler dizisinde, “Söylenmemiş sözler uçuşur güneşin aydınlığında.” cümlesiyle apaçık olanı açıklamaya, “Nasıl verilecekse!” sorusuyla da zeka gösterisine kalkışması dışında neredeyse kusursuz bir öyküdür. Ömer Lekesiz

Necip Tosun'un sözleri ile Cemal Şakar;

“Şakar öykülerinde, çocukluktan başlayarak bir insanın hakikate ulaşma serüvenini anlatır. Hep sorularla, yanılgılarla, ödeşmelerle geçen bir hayatın derin, çarpıcı yansımalarını... Bu öykülerde kahramanımız değişmek ister ama bulunduğu yerde değişemeyeceğini bildiği için uzun yolculuklara çıkar. (…) öyküleri tasavvuftaki seyri suluk’a benzetmek mümkündür. Cemal Şakar’ın öykü serüveninde hemen hemen aynı temayı (yol ve yolculuk) ve aynı kahramanı işlemesi bir handikap gibi gözükse, çoğaltmacılık riskini bünyesinde barındırsa da Şakar’ın usta işi yaklaşımlarıyla bu risk bir verime dönüşmüştür. O bu temaları derinleştirerek, dairelendirerek şaşırtıcı bir bütünlüğe ulaştırtmayı başarmıştır.”

KAYNAKLAR:

AHMED NEDİM'in Cemal Şakar ile 04.04.08 tarihinde yaptığı röportaj

Alıntıyı höşgöreceklerine inandığım Musa İğrek'in Zaman gazetisinde Cemal Şakar ile yapmış olduğu Ropörtaj

Resim Kaynağı

Burda...

Devamını oku

, , ,

Mevlana Felsefesi

26 Ağustos 2008 Gönderen:Sade 0 yorum

www.kitapyurdu.com'dan satın al

D&R'da gezerken gözüme ilişen bir kitap. Bir yabancının gözünden Mevlana ve Mevlana Felsefesini öğrenme/analiz etme/değerlendirme adına aldığım Hanri Benazus'un Bizim Kitaplar Yayınevinden çıkardığı kitabını sizlerede önermek istedim. İlgisi olanların merakla okuyabileceğini düşünüyorum.

Mevlana, insan düşüncesine yepyeni mesajlar veren, gerek İslam, gerek batı
düşünürlerinin fikir sistemlerini, inanç akidelerini ruh, akıl ve sevgi üçgeni
içinde sunan, insanlığa ahlak, din, ilim ve akıl ve sevgi üçgeni içinde sunan,
insanlığa ahlak, din ilim ve akıl yolunda heyecan katarak yeni ufuklar açan
müstesna yüce bir varlık, ilahi bir ışık, manevi bir güneştir. O, sahip olduğu
ayrıcalıklı inanç ve düşünce yapısıyla gönülleri coşturmuş, bir pir, bir yol
gösterici olan insan aklını içindeki insancıl duyguları ile adeta yıkanmış, akıl
ve gönülleri her türlü olumsuzluklardan, kötülüklerden, art düşüncelerden,
kirden, ikilikten kurtararak temizlenmiştir.

Liste Fiyatı: 17,00 YTL.
Kitapyurdu Fiyatı: 13,26 YTL.
Yayın Yılı: 2008
368 sayfa

Burda... Devamını oku

New York : Türk Festivali

22 Ağustos 2008 Gönderen:Sade 0 yorum

İstanbul'lular için 24 ağustosa özel bir aktivite önerisi : Eski Galata (Fatih) Köprüsünde Müzik & Graffiti

Bir diğer öneride New York'lular için; New York'taki Türk Kültür Merkezi öncülüğünde, 24 Ağustos'ta başlayacak Central Park'ta düzenlenecek "New York Türk Festivali" Amerika'da yaşayan Türkleri bir araya getirirken, aynı zamanda Amerikalılara Türk kültürünü tanıtma amacını taşıyor.



Detaylı bilgi için tıklayın...
Devamını oku

IBB - Müzik & Graffiti

İBB Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı Gençlik ve Spor Müdürlüğü’ne bağlı olarak faaliyet gösteren Gençlik Meclisi, düzenlediği Graffiti Festivali ile yaza veda ediyor. Festival, 24 Ağustos Pazar günü saat 10:00’da Eski Galata ( Fatih ) Köprüsü’nde.

Müzik ve graffiti çizimleriyle başlayacak olan festival, Paintball, BMX ve Skate gösterileri, Tuning Car Show ve en güzel graffiti yarışmaları ile devam edecek. İstanbul Attack, Emre Baransel, Alaturka Mavzer, Mihenk Taşı, Dapoet, Merdiven Cru, Walek ve DJ. Sonat şarkıları ve performansları ile katılımcılara festival adına yakışır şölen tadında bir gece yaşatacaklar.

Graffiti Nedir?

Duvarlara yapılan resimle karışık yazı sanatıdır. Günümüzde çok gelişmiş bir seviyededir, kendi ticari sektörü, giyim, yaşam tarzı ve literatürü vardır.

Etkinlik Programı

10.00 - Kapı Açılış
( Katılımcıların ve davetli kişilerin kontrol altında içeri alınması )
10.30 - Müzik ve Graffiti Çizimlerinin Başlaması
( Gün başlangıcında DJ eşliğinde katılımcıların ve davetlilerin kulağını boş bırakmadan graffiti çizimlerine başlanması )
*PAINTBALL
( Gün boyu ödüllü paintball aktiviteleri )
*BMX ve SKATE Gösterileri
( BMX ve SKATE ustalarının kendilerine özel olarak hazırlanmış rampalarda hünerlerini sergilemesi )
*Tuning Car Show
( Modifiyeli araba sergisi )
15.00 - En Güzel Graffiti Yapma Yarışması
20.30 – Konser
22.00 - Gecenin Finali

Daha detaylı bilgi için www.ibb.gov.tr Devamını oku

Manu Chao : Sulukule Susmayacak

Protest müziğin dünyaca ünlü ismi Manu Chao, Tombolatour adını verdiği turnenin Avrupa ayağının son konserinde, sahneye üzerinde ‘Sulukule Susmayacak’ yazılı tişörtle çıktı. ‘Başka Bir Dünya’ için mücadelenin müzik dünyasındaki sembolü haline gelen Manu Chao, Fransa’nın Bayonne kentindeki konserin ardından, daha önce de giydiği ‘Sulukule Susmayacak’ tişörtüyle poz vererek, artık uluslararası kamuoyuna mal olmuş Sulukule’ye desteğini tekrar vurgulamak istedi. Ünlü şarkıcı, web sitesinde de Sulukule Platformu’nun geçtiğimiz ocak ayında başlattığı uluslararası destek kampayasına ve Sulukule haberlerine yer veriyor.

(http://manuchao.net/news/sulukule-istambul/index.php)...

Kentsel yenileme adi altında yok edilmek istenen Sulukule’ye, daha önce de Sezen Aksu, Tony Gatlif ve Gogol Bordello bizzat Sulukule’yi ziyaret ederek desteklerini duyurmuştu

Kaynak
Devamını oku

,

Tahta Cep Telefonu

21 Ağustos 2008 Gönderen:Sade 0 yorum

Tahta mı? diye sormayın.
Evet, tahta cep telefonu.

Plastik ve Çelik gibi maddelerden imal edilmesine alıştığımız cep telefonlarının tahta olma gereksiniminin düşük bir ihtimal olmasının tersini ispatta yetersiz kalmış bir imalat. İşte bunu başaran halis mulis rus sanatkâr icadı bir telefon;

Takoz olarak kullanılabilinir.

Diğer resimleri için tıklayın
Devamını oku

, ,

Spor Kültürü : 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları

19 Ağustos 2008 Gönderen:Sade 1 yorum


Pekin 2008 Olimpiyat Oyunlarındaki başarısızlığımızın ardından bazı olumsuzlukları görmezden gelmemeliyiz. Tüm milletimizin ‘Neden Olimpiyat Oyunlarında başarıyı yakalayamıyoruz?’ diye kendi kendine sorması gerekir. Bu soruya verilebilecek birden fazla cevabımızın olduğu kesin. Verilebilecek cevapların listesini oluşturmak bizim milletimiz için biraz sancılı bir konu.

Eksiklerimizin tespit edilememesi

Bir yanlış ya da hatanın engellenmesinde en önemli nokta yapılan yanlışın ya da hatanın kaynağının doğru tespit edilmesidir.

Eksikler ya da yanlışlar tespit edilirken başka bireylerin çıkarlarını çoğu zaman iyi niyetle bazen de kötü niyetle düşünmekten vazgeçemiyoruz. Karşımızdakinin gücü ile doğru orantılı olarak karar veriyoruz. Güçten kastım maddi, manevi tüm kategorileri kapsıyor. Güç konusunda ayrım yapmak gereksizdir. Güçlünün haklı olduğuna şu yaşadığımız ahir zamanda, aile ilişkilerimizden, azda olsa kalan komşuluk ilişkilerimize, iş hayatımızdan, arkadaşlık ilişkilerimize kadar günlük yaşantımızdan cımbızla çekebileceğimiz özlü kesitlerde, kısaca tüm sosyal çevremizde birçok kereler karşılaşırız. Haksızlığın karşısında dimdik ayakta durmaktansa birçok kereler, çoğu maddi bazen de manevi sebepler bulur kendimize ve haksızlığı görmezden geliriz. Hem de görmezden geldiğimiz, sessiz kaldığımız bu haksızlık ya da yanlışın belki bir yetimin beklide bir masumun hakkına tecavüz olduğunu bile bile. Kendimize yapıldığında asla sessiz kalamayacağımız haksızlık ve yanlışların başkasına yapılıyor olmasının verdiği garip kendini beğenmişlik, tecavüzcünün rahatlaması, sesleri duyarken gözler kapalıyken ‘yok ki, zaten hiç var olmadı ki’ diyebilmenin kolaylığının seçilmesi, umursamazlığın rahatlığı, derdi yokluğun huzurunu bozmamak… Birçok sebebi vardır gerçek yanlışlık ve haksızlıklara sesimizi çıkarmamızın. Ve görmezden gelerek, sesini çıkarmayan birinden tepki vermesini nasıl bekleyebilirsiniz ki? Ve tepkisizliğin sonunda ezilmişlerin sayısının artması ile güçlünün daha güçlü olması kaçınılmaz.

Duyarsızlık ve Yozlaşma

Millet olarak en büyük sorunlarımızdan birisi de duyarsızlık. Tarihimizde çokça geçen yardımsever, haklıya haklını teslim edebilen bir millet olmamıza karşın yakın geçmişimizde ve üzülerek yakın geleceğimizde de öyle olacağını düşündüğüm bir yozlaşma içersindeyiz. Yozlaşma bir şeyin gerçek özelliklerinden uzaklaştırılması ya da uzaklaşmasıdır. Diğer bir deyişle "özünden ayrılma" dır. Var olan özelliklerimizi maalesef birçok hastalıklı örneklere gıpta ile bakarak ve onları örnekleyerek yaşantımıza almaktan, o hastalıklı yaşamların gündelik mutlulukları ile yetinmekten, bizlere yıllardır takılmasına izin verdiğimiz milyonlarca at gözlüklerinden kurtulmaya çalışmamaktan ve hatta o at gözlüklerini sanki bir uzvumuz gibi hissetmekten ve rahatsızlık duymamaktan dolayı kaybediyoruz. Ve bunu sanki çağın gereksinimi gibi düşünerek kendimiz kandırıyoruz. Popülerliğin köleleri olarak spor dediğimizde bile sadece futbolu düşünebiliyoruz.


Bunları haklıya haklını teslim edememe özelliğimizi yüzümüze vurmak için söylüyorum. Niye haklıya hakkını teslim edemiyoruz yada niye yanlış yapanın yanlışını göremiyoruz, haksızlıklara neden bu kadar boyun eğiyoruz? Var olan yeteneklerimiz ile ulaşabileceğimiz hedeflerimizi görmezden gelip neden başkalarının özençlerini ve hedeflerini benimsiyoruz? Bir düşünelim istedim.

Yanlış ve haksızlıkları görmeme hastalığımız devam ettikçe ve güçlü her zaman haklıdır felsefesini hayatımızdan çıkaramadıkça hiçbir konuda hakkı ile bir başarı sağlayabileceğimizi düşünmüyorum.

Daha önceki organizasyonlardaki yanlışlarımız göremediğimiz veya görsek dahi gereken müdahalelerin yapılmaması ya da milletçe bir tepki verilemeyerek yaptırılamaması sonucunda 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları vesilesi ile Olimpiyat Oyunlarında başarısız bir ülke olduğumuzu maalesef kanıtladık. Tabi bu başarısızlığı sadece yanlışı görememek haksızlıklara dur diyememek ile açıklamakta doğru olmaz bu sadece bir sebep. Başta da söylediğim gibi birçok sebep sayabiliriz.

Türk Milletine göre spor nedir?

Spor önceden belirlenmiş kurallara göre, kişisel veya takım halinde yapılan yarışma ve rekabet amaçlı, kişisel eğlence veya mükemmelliğe ulaşmak için yapılan fiziksel aktivitelerdir. Tabiî ki sporun evrensel bir tanımlamasının olması düşünülemez. Spor, her ülke, her millet ve hatta her birey için farklı bir şekilde algılanabilir, yorumlanabilir ve tanımlanabilir.

Spor hakkında verilen tanım ve tarifler genelde sporun sınırlarını çizmeye yöneliktir. Ancak bu sınırlar da ülkeden ülkeye veya ele alındığı zaman kesitine göre değişmektedir. Örneğin Fransa için dart spor değildir oysa İngiltere spor saymaktadır. Avcılar ve profesyonel jokeylerin sporcu olup olmadığı ülkeden ülkeye değişim gösterir. Bu gibi örnekler sporun sınırlarının değişkenliğini ve sporun evrensel kabul görmüş bir tanımının bulunmadığını ortaya koymaktadır.

Olimpiyat Oyunlarında başarısızlığımızın etkili bir sebeplerinden biriside Türkiye’de spor denilince akla sadece futbolun gelmesidir. Tabiî ki futbolda bir spordur ancak spor sadece futbol değildir. Popülerliği ve endüstrisi ile futbol çok büyük bir ticari sektör olmuş iken bundan kaçmak pek mümkün değil yine de Türkiye’de başarılı ile temsil edilebilecek birçok spor dalı varken onları görmezden gelmemizi de sağlamamalı.

Ata sporumuz güreşe her zaman bir merak duyduk, 12 Dev Adam ile basketbolu, Naim Süleymanoğlu ile halteri, Süreyya Ayhan ve Elvan Abeylegesse ile atletizmi hatırladık, sevindik, gururlandık. Madalya endeksli başarı felsefemiz sayesinde günlük kahramanlarımız(!) olarak tarihteki yerlerini çoğu aldı. Oysaki böylesine başarılı sporcularımıza devlet ve millet tarafından tüm olanakların seferber edilmesi ile onların yeteneklerinden ve tecrübelerinden halen daha yararlanıyor olabilirdik. Bizse onları günlük sevinçlerimiz kaynağı gördük ve sonrasını hiç irdelemedik. Ve hatta onlara hep ‘Madalya yoksa başarıda yok’ düşüncesini hatırlatarak strese girmelerini sağladık.

Peki şuan güreşe, haltere, atletizme, yüzmeye, olan ilgimiz ne kadar? Neden illaki ilgimizi çekmesi için popüler kahramanlara ihtiyaç duyuyoruz?


Spor Kültürü

Sporun özünde dinlenmek, eğlenmek olduğu kadar aynı zamanda sosyal bir kaynaşma da vardır. Toplumla kaynaşma ve özdeşleşme konusunda spora önemli görevler düşer. Sporun sağladığı bedensel ve ruhsal anlamdaki doyum olanakları, serbest zamanları ve yaşam seviyeleri düzenli olarak artan sanayileşmiş ülkelerin özlemini duyduğu yeni bir yaşam şeklinin ayrılmaz parçasıdır. Spor insan bedenini fiziki yönüyle geliştirdiği gibi oyunlar, hareketler, yarışmalar vasıtasıyla insan seciyesini, egosunu, davranış niteliğini, psişik yapısını belirlemektedir. Spor sadece beden eğitimi yada futbol değildir. Spor, kişinin sosyal ve kişisel gelişiminde en önemli yardımcıdır. Sporu bedensel ve ruhsal gelişimimizde etkin bir araç olarak yaşantımıza entegre edebildiğimiz an, barış, kardeşlik, sevgi, saygı gibi duyguların gelişimini sağlayabileceği gibi bunun yanında fiziksel güç, daha sağlıklı bir beden, olgunlaşmış bir ruh ve spor müsabakaları ile kazanabilinecek mücadele hırsı, yenilgi kabul edebilme, yenilmemek için daha çok çaba sarf etme, bireysel yada takım oyuncusu olabilme, gibi birçok faydasını yaşantımıza dahil edebildiğimiz takdirde belli bir spor kültürüne sahip olabiliriz. Spor Kültürüne sahip olmayan bir ülke gündelik başarılarla gözünün boyanmasına ve uzun vadede başarısızlığa mahkûmdur.

Spor Eğitimi

Spor eğitimimize okullarda ‘Beden Eğitimi’ dersi ile başlarız. Ki bu spora baştan hatalı bir giriştir. Dersin adı bile yanlış seçildiği gibi en azından ona bile razı olunması durumunda bedenen eğitilen hiçbir insanı da görülmemiştir. Çünkü çoğu okulda bu dersler sınavlarla meşgul olan beyinlerin stres atmasını, rahatlamasını sağlamak amacı ile örgencilerin isteği üzerine futbol ya da basketbol oynayarak ve hatta boş arazide yayılarak gerçekleştirilir. Talep arz ilişkisi burada bariz bir şekilde gözlerimizin önüne seriliyor. Öğretmenlerin daha duyarlı olması ve görevlerini layığı ile yapmaması bir kenara yaptırmaya çalışması durumunda da öğrencilerden büyük bir tepki gördüklerine bizzat şahit oldum. Tabi ki bunda yukarda belirttiğim gibi spor kültürümüzün olmayışı büyük bir etken. Yönlendirilme koşulları ile alakalı olarak düşünebildiğimiz ve hayal ettiğimiz sınırlı sayıda popüler spor dalından başka hiçbir spora ilgi duymamamız ve yetenekli olduğumuzu düşünmememizden kaynaklı sorunlarla dolu kırk beş dakikalık beden eğitiminden kim ne fayda sağlayabilir. Tabiî ki her millet ya da her birey tüm spor dallarını sevmek zorunda değil. Yatırımlarında tüm spor branşlarına eşit olarak milyon dolar ile yapılması da beklenemez ancak en azından sevilen sporlarda tüm dünyada başarılı olarak atfedilen bir ülkede olamadığımıza göre bazı noktalarda yetersizliklerimizi görmemiz gerekmekte. Spor biliminin daha detaylı incelenmesi ile bu yönde verilen eğitimlerin daha ciddi ve profesyonel yapılması sağlanabilinirse birçok sorundan arınılacağını düşünüyorum. Atletizm, hentbol, güreş, basketbol, voleybol, koşu, yüzme gibi branşlar ile ilgilenmek isteyen kişilerin geleceğe umutla bakabilmesi için onlara bazı maddi ve manevi ödül başarı sisteme dayalı teşvik edici itici dinamiklerin hayata geçirilmesi gerekiyor.


Sporcu Keşfi

Bizim hatalarımız olduğu gibi sporcularımızı bu ve benzeri spor organizasyonlarına hazırlayan kişilerde birbirinden hatalı işlere imza attılar. Bence burada en derinlemesine düşünülmesi gereken konu yetenekli sporcuların keşfinde yaşandı. Tabi bunun yapılamamasında sadece sporcu taraması yapanların değil farklı spor dallarına ilgisi olmayan bizlerinde birer sebep olduğumuz aşikârdır. Tabiî ki hiçbir kimseye zorla bir spor dalı sevdirilemez. Zorla ilgi duyması sağlanamaz ancak farklı spor dallarına olan ilgisizlik ve sevgisizliğin ana sebebi de bu spor dalları hakkında yeterli bilgiye sahip olamamaktır.

Eskiden beridir insanlarımız spora teşvik edilmiş, spor dalları hakkında bilgilendirilmiş, farklı spor dalları özendirilmiş olsalardı, tüm Türkiye genelinde yapılabilecek sporcu taramaları sayesinde, bugün 2008 Pekin Olimpiyat Oyunlarında çok daha başarılı olabilirdik. Halen daha bu ve benzeri çalışmaların hayata geçirilebilmesi ile gelecek için ümitli olabiliriz. Uzun vadede başarı isteniyorsa sabırlı ve sistemli çalışmalar ile gelecekte sporda ve birçok konuda başarıyı yakalayan bir millet ve ülke olabiliriz.

Tüm devlet okullarını ilköğretimden başlayarak üniversitelere kadar kapsayacak ve özellikle amacın olimpiyat sporcuları yetiştirilmesi olan organizasyonlar düşünülebilir. Bu ve benzeri etkinliklere öncelikle Türkiye’nin var olan personeli ve sporcuları ile potansiyeli var olup ancak henüz keşfedilememiş ancak öyle ya da böyle mecburen devlet okulu sisteminde yer alarak keşfedilebilecek bireylerin katılımı ile çok farkı branşlarda umulmadık başarıları yakalayabilecek güçlü ve istikrarlı bir sporcu fabrikası haline gelebiliriz.


Var olan potansiyelimizi popülerlikten uzaklarda da aramak zor olmasa gerek. Her birey farklıdır. Ve her bireyin düşüncesi de farklıdır. Ve her bireyin yeteneği de farklıdır. Kimisi masa tenisi oynamayı severken, kimisi voleybol oynamaktan hoşlanabileceği gibi, bazısı atletizmden bazısı da hentboldan hoşlanır. Sporun sınırları yoktur. Onun için insanda kendini sadece bir spora kanalize ederek şartlandırması başarısızlıkla sonuçlanabilir. Farklı branşlar ile uğraşarak yeteneğinizin neye yatkın olduğunu bulabilirsiniz. Bunun en büyük örneği bu sene 2008 Pekin Olimpiyat Oyunlarında gerçekleşti. Rebecca Romero; arka arkaya iki olimpiyatta, iki ayrı spor branşında, kürsüye çıktı. Hem de birbiriyle alakası olmayan iki spor dalında madalya alıyor. Rebecca Romero, 2004 Atina Olimpiyatları'nda gümüş madalya alan bir kürekçiydi. 2 sene önce geçirdiği sakatlıktan sonra kürekte yarışamayacağına kanaat getirip branş değiştirdi, bisiklete başladı, kürek çekme yerine pedal basmaya başladı ve bu defa bisiklet-bireysel takipte altın madalya kazandı. Kürekte 2. basamağa, bisiklet-bireysel takipte 1. basamağa çıkıyor. Takdir edilmesi gereken bir başarı.

Son söz;

“Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim”

Mustafa Kemal Atatürk


Wikipedia - Özgür Ansiklopedi



Devamını oku

, , ,

Rölativite Teorisi

Rölativite Teorisi sadece bir fizik teorisi olarak görülmemelidir. O, aynı zamanda geleneksel bilgi, bilim ve varlık anlayışından, dünya kavrayışından kökten bir kopuşu, dolayısıyla da bir düşünme biçimi devrimini ifade etmektedir. Zaman, mekân ve nicelik kavramları düşünce dünyamızda artık yeni içerikleriyle yerini almış, varlık yeni bir çehre kazanmıştır. Diğer yandan modern fizikte tanık olduğumuz, insan dünyasını teorik v epratik anlamda kökten değiştiren atılımlar karşısında felsefe, sistemler yoluyla sözünü henüz söylemiş değildir. Bilgi ve varlık felsefelerinin önüne, Rölativite Teorisi ile açılan yeni ifku ilk defa işaret eden filozof, E. Cassirer olmuştur. Bir filozofun Rölativite Teorisi üzerine yaptığı ilk bilgi teorisi incelemesi olma özelliği taşıyan bu eser, bize, bu yeni ufkun ipuçlarını sunmaktadır.

Yazar : Ernst Cassirer
Yayın Evi: Hece Yayınları
Türü : Felsefe
Fiyatı : 11.00 YTL



Satın Almak için tıklayın... yada Mephisto

Rölativite Teorisi hakkında bir yazı

Rölativite Teorisi hakkında başka bir yazı daha
Devamını oku

Karikatürcü Araniyor

18 Ağustos 2008 Gönderen:Sade 0 yorum


İstanbul’da, 21 Kasım’da yapılacak ’Fütüristler Zirvesi 2008’ kapsamında düzenlenen ’Geleceğin Tasarımı’ konulu Gençler Karikatür Yarışması’na başvurular başladı. Karikatürcüler Derneği tarafından düzenlenen karikatür yarışmasına, lise ve üniversite öğrencileri katılabilecek.

Yarışmaya katılmak isteyenlerin belgelerini en geç 21 Ekim 2008 tarihine kadar "yarisma@futuristlerzirvesi.com" adresine ulaştırmaları gerekiyor.

Dereceye giren ilk 10 karikatür, 6 Kasım’da ’http://www.futuristlerzirvesi.com/’ sitesinde açıklanacak ve zirvede sergilenecek.

Karikatür Kaynakları:

28. Uluslararası Nasreddin Hoca Karikatür Yarışması Sonuçları...
Devamını oku

,

Budapeşte'de Türk filmleri

FİYAP Başkanı Galip Gültekin, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de yaptığı temaslarının sonunda, Eylül ayı sonunda Türk Filmleri Haftası düzenleyeceklerini söyledi.

Budapeşte’nin ünlü Urania Sinema Sarayı’nda düzenlenecek haftada 8 Türk filmi Macar sinemaseverlerin beğenisine sunulurken, filmleri gösterilen sinema sanatçıları, yönetmenler ve yapımcılar da Budapeşte’ye gelecek.

Burda... Devamını oku

, , , ,

En iyi Film Robotları - Tüm zamanlara damgasını vuranlar

08 Ağustos 2008 Gönderen:Sade 0 yorum

Bilim kurgu filmi, sıklıkla fütüristik uzay mekikleri, robotlar veya diğer teknolojiler eşliğinde; dünya dışı yaşam formları, yabancı gezegenler ve zaman yolculuğu gibi hayali fenomenlerin spekülatif ve bilime dayalı tasvirlerini kullanan film türüdür. Bilim kurgu filmi, geçmişten günümüze siyasal ve toplumsal konularda toplumsal eleştiri yapma ve "bizi insan yapan şeyin ne olduğu" gibi felsefi konuları araştırma amaçlı olarak sıklıkla kullanılan bir film türü olmuştur.

Bilim Kurgu Seyircisi

Seyirci sadece bir bireyden ibaret değildir. Çoklu ve parçalı gruplamalarla ele alınabilecek olan seyircinin herhangi bir standartının da olması beklenemez. Ancak, dünya dışı yaşam formlarından, yabancı gezegenlerden ve zaman yolculuğundan, uzay mekiklerinden, robotlardan veya diğer teknolojilerden hoşlanıyorsanız (inkâr etseniz bile), siz bir bilim kurgu seyircisisiniz.

Bilim kurgu türü filmleri izlemekten hoşlananların üç boyutlu düşünebilme yeteneklerinin gelişmiş olduğuna, hayal güçlerinin daha geniş sınırları olduğuna inanırım. Mantık ve akıl ile ifade edilmemişi arayan filmler; seyircilere, kendilerine yeni fikirler geliştirmeleri konusunda, ya da kendi var olan fikirlerini farklı düşünülmemiş fikirlere kanalize etmek için biçilmiş kaftandır. Bilim Kurgu filmleri, farklı düşünceler, farklı zamanlar, farklı varlıklar ve tamamen farklı dünyalar düşünmenize olanak sağlayabilirler. Kısaca, seyircinin düşünce gücüne güç katar.

Zaten her insanda daha iyi bir yaşam, daha iyi bir dünya arayışı yok mudur? Bu bence, ölümle biten hayatı kabul edememek, göçüp gitmeyi reddetmek, farklı bir yerde farklı bir yaşamla var olmayı ümit etmekten kaynaklanmaktadır. Belki de bu duygu, Allah’ın bizlere O’nu bulmamızı sağlayacak tüyolarından biri olarak bahşetmiş olduğu bir hediyesidir.

Bilim Kurgu Filmlerinde Robotlar

Bilim kurgu filmlerinde, robotlar en yüce hükümdarlar gibidir. Her şeyi bilirler, tüm konulara hakimdirler, sonsuz bilgi toplama ve kullanma özellikleri vardır, kriz anında ne yapılması gerektiğini en iyi onlar bilir, hatta çoğu dünyayı kurtarır ve birazda insanımsıdırlar, duyarlıdırlar, duygusaldırlar… Bunun en büyük sebebi biz seyircidir. Biraz kendimizden, birazdan biz insanoğlunda olmasını istediğimiz özellikleri bir arada görmekten hoşlanırız.

Bilim Kurgu filmleri içinde farklı bir kategoride ele alınabilecek Robot filmleri insanoğlunun, yeniye olan merakı ve özellikle de elektroniklerin her zaman ta anneannenizden büyükbabanıza ve hatta 5 yaşındaki kardeşinize kadar merak uyandıran bir konu olması ile ilgi çekiciliğini her zaman korumuştur.

Konu özgün değilse, başarılı özel efektler gelişmiş teknolojiden başka neyi ifade edebilir?

Bildiğiniz ve sevdiğiniz bilim kurgu filmlerinden içinde robotların yer aldığı filmleri bir sıralayın. Tüm zamanların en iyi robotları hangilerdir? Bunu düşünürken, birçok insan muhtemelen ileri teknoloji teknikleri ile bezenmiş filmleri en iyiler arasına alacaktır. Ancak bu tam manası ile doğru değildir, en iyi filmler sadece özel efektlerle ya da ileri teknoloji tekniklerinin kullanımı ile mümkün değildir. Hatta bunu yerine, iyi bir kurgu, mükemmel olaylar dizisi, konu bütünlüğü, filmin gösterime girdikten belli bir süre ya da sonsuza dek devamlılık arz edecek ve baki kalacak değeridir. Ve zaten de bu genişletilebilecek konu ‘iyi bir film yapabilmek için gerekenler yazı dizisi’ olmadan bahsettiğim konuları göz önüne alarak tüm zamanlara damgasını vuran robotlar;


10. Lost In Space - 1998 (Robot)
Kaynaklar: Cyber Cinema, Jeff's Robots

9. Star Trek: Generations - 1994 (Data)

Kaynaklar: Impawards, cmu.edu

8.Short Circuit - 1986 (No. 5)

Kaynaklar: Slash film, Filmsy

7. The Iron Giant - 1999 (The Iron Giant)
Kaynaklar: DVD Beaver, Visual Lee

6. Forbidden Planet - 1956 (Robby)

Kaynaklar: Mhenniker, Filmfo

5. Blade Runner - 1982 (Pris ve Roy Batty)

Kaynaklar: IMP Awards, Collider

4. The Day the Earth Stood Still - 1951 (Gort)


Kaynaklar: Tativille TDTESS

3. The Terminator Serisi (T-800, T-1000,T-X)

Kaynaklar: Imaginary Cinema, Pop Culture Buzz

2. Metropolis 1927 ( Maria - Maschinenmensch )


Kaynaklar: Historia da internet, Lacascara

1. Star Wars Serisi (C3PO ve R2D2)

Kaynaklar: Uncrate, Sirkel


Bir çok film içinden seçim yapmak zor. Listeye eklenebilecek yada çıkarılabilecek filmler bile olabilir. Ancak genel itibari ile Tüm zamanlara damgasini vuran En iyi Film robotları için yapılabilecek bir liste üç aşşağı beş yukarı bu şekildedir.

Bunların yanında daha birçok yapım da vardır. Bazılarının listesini aşağıda görebilirsiniz;

Homunculus, 1916
Der Golem, 1920
Frankenstein, James Whale, 1931
Gibel Sensatsii, Aleksandr Andrievski, 1935
Doctor Satan's Robot, William Witney-John English, 1940
The Day the Earth Stood Still, Robert Wise, 1951
The Invaders from Mars, William Cameron Menzies, 1953
Robot Monster, Phil Tucker, 1953
Tobor the Great, Lee Sholem, 1954
Gog, Herbert L. Strock, 1954
Devil Girl from Mars, David MacDonald, 1954
Forbidden Planet, 1956
The Mysterians, Iroshiro Honda, 1957
The Invisible Boy, Hermann Hoffman, 1957
Alphaville, Jean Luc Godard, 1965
Dr. Who and the Daleks, Gordon Flemyng, 1965
Docteur Goldfoot and the Bikini Machine, Norman Taurog, 1965
Human Duplicators, Hugo Grimaldi, 1965
2001:A Space Odyssey, Stanley Kubrick, 1968
THX 1138, George Lucas, 1971
Silent Running, Douglas Trumbull, 1972
Westworld, Michael Crichton, 1973
Sleeper, Woody Allen, 1973
Mechagodzilla (1974)
Futureworld, Richard T. Helffron, 1977
Demon Seed, Donald Cammel, 1977
Star Wars, George Lucas, 1977
Alien, Ridley Scott, 1979
Galaxina, William Sachs, 1980
Saturn 3, Stanley Donen, 1980
Androide, Aaron Lipstadt, 1983
Runaway, Michel Crichton, 1984
Daryl, Simon Wincer, 1985
Deadly Friend, Wes Craven, 1986
Star Trek, The Next Generation, Gene Roddenberry, 1987
Robocop, Paul Verhoeven, 1987
Bunker Palace Hotel, Enki Bilal, 1989
Roboforce, David Chung, 1989
Cyborg, Albert Pyun, 1989
Screamers, Christian Duguay, 1995
Bicentennial Man, Chris Columbus, 1999
Lost in Space, Stephen Hopkins, 1998
A.I. Artificial Intelligence, Steven Spielberg, 2001
.
.
.

KAYNAKLAR:

Burda
Wikipedia - Özgür Ansiklopedi
filmsite.org

Devamını oku

, ,

Perde : Korku Filmleri

Bazıları film izlerken, oyuncuların karizmasından, güzelliğinden, cesaretinden, zekiliğinden, gibi özelliklerinden etkilenerek onlar gibi olmak isteyebilirler.

Ve hatta ‘Film izlemediğimde; filmin hikâyesin de geçen herhangi bir karakterle bütünleşebildiğim ve özellikle kendi hayatımda bin bir sebepten dolayı yapamadıklarımı o karakterde görüp bir hayranlıkla ondaki beni hissedebildiğimi, hissettikçe yaşayabildiğim sürece daha konsantre olarak filmi izlemekten daha büyük bir haz alırım. Bu konsantrasyonum ile, karakterdeki beni bana yaşattıkça içimdeki ‘O’ ‘yu besleyebildiğim, benliğimdeki yansımalarını görebildiğim, insanlaştırabildiğim ve benliğimde ya da ruhumda ‘O’nu diriltebildiğim de daha bir mutlu, içten, olarak filmi izlemeyi tercih ederim’ şeklinde yorum da yapabilirler.

Esasında hepimiz bu kadar hastalıklı bir yaklaşımda bulunmasak ta, izleyip beğendiğimiz filmlerdeki ana ya da yan karakterlerle az çok bir bağlantı kurabildiğimiz için o filmi beğeniyor olamaz mıyız? Yada filmde geçen bir sahnenin, olayın,… bizim içinde bulunduğumuz ve yaşadığımız olaylarla bir bağlantısı olduğunda, filmi kendimiz için biraz daha fazlaca özelleştirmiyor muyuz? Her türlü filmde insan ve insani olaylar olduğunu düşünürsek ve sabit olarak iyi yönetilmiş, iyi oyunculuk sergilenmiş, … kabullenirsek hangi filmden etkilenmez ki insan?

Hiçbir zaman unutulmayacak sahneler vardır. Sevgi dolu, gıpta edilen bir aşk sahnesi, ilk öpücük, etkileyici, ürkütücü, tedirgin edici, korku dolu bir sahne,... gibi özellikleridir onları unutulmaz anlar yapan.

Alfred Hitchcock'un korku klasiği Psycho (1960) filmindeki duş sahnesini kim unutabilir ki? Kocaman bir bıçağın gölgesinin duş perdesine düşmesi. Her şeyden habersiz bir kadın. Açılan perde ve korkunç bir çığlık.

O anı yaşamak isteyen sinemaseverlere özel bir haberim var;

İşte beklediğiniz an geldi. O anı yaşamak için en gerekli olan perde! Ve, istediğiniz anda sizin hareketiniz ile başlamayacak filmdeki orijinal sesler ta ki son sahnesindeki korkunç kadın çığlığına kadar her şey….

Satın almak isteyenler; buradaki adresten temin edebilirler.

Fiyat : $19.98


Burda... Devamını oku

, ,

Çocuklara Özel Sıradışı Bardaklar - Hediyelik

07 Ağustos 2008 Gönderen:Sade 0 yorum


Tukan (Toucan)'dan zebraya kadar, çocukları yakından ilgilendireceği gibi yetişkinlerinde dikkatini çekecek bu bardaklar, sıcak/soğuk içeçek içerken binbir surata dönüşmenizi sağlayacak. Özellikle çocuk hayvan ilişkisine yardım edeceğini, bununla beraber hayalgücü gelişiminede katkısı olacağını düşündüğüm bu özel bardaklarla çocuklar birbirlerine içecek içerken baktıklarında aralardında şakalaşarak eğlenebilirler.

Fiyat: $8.00
Amazon indirimi ile: $5.99

Çocuğunuza değişik ve hiç kimsede olmayan bir hediye vermek istermisiniz?
Satın Almak İsterseniz: Shopexit9.com veya Amazon.com adreslerinden sipariş verebilirsiniz.

Anneler babalar, koca koca insanlar olupta ruhları herzaman çocuk kalacaklar, sizlerde üzülmeyin!

Sizlere özel de bu ürünün türetilmişi yanda görebileceğiniz gibi sizleri bekliyor.
Beğenip satın almak isteyenler,
Amazon.com-1 ve Amazon.com-2
adreslerini ziyaret ederek kredi kartınız ile online sipariş verebilirsiniz.

Son Söz: Sadece çocukların bir kez gülümsemesi bile yeterli! Bana komisyon vermek zorunda değilsiniz. Ama illaki ısrar edenlere de hayır diyemem!
Devamını oku

, ,

SOUNDTRACK - Top Gun


Tüm zamanların en çok satan film müziklerinden olan Top Gun isimli filmle aynı adı taşıyan film müzikleri albümü 1986 yılında Columbia Records tarafından yayınlandı.

Albümün piyasaya çıkması ile albüm listelerinde kendine has büyüleyici romantizmi ve etkileyici dramatikliği ile bir numaradaki yerini aldı. Özellikle Harold Faltermeyer, Tom Whitlock, Giorgio Moroder ve birçok ünlü rock/pop müzisyenlerin emek verdiği albüm, 80'lerin müzik yapısında kendisine kesinlikle olağandışı ve hayret verici bir yer edindi. Albümün başarısında en önemli özellik filmin akıllarda yer etmesi olduğu kadar türünde de yapılabilecek en derin, etkiliyici romantik ve dramatik aşk hikayesini ifade eden şarkılardan oluşan albüm olması ve büyüleyiciliğini halen daha bir çok müzik severin kalbindeki yerini korumayı, bir çoğunun kendine hayran bırakmaya, etkilemeye devam etmesidir.

1999 yılında ekstra parçalarla genişletilmiş (Special Expanded Edition) bir albüm daha yayınlandı. Orjinal Albüm 10 adet şarkıdan oluşurken, 11'inci ve 15'inci şarkılar 1999 yılında yayınlanan ekstra şarkılar olarak albüme eklendi. 2006'da bir kez daha yayınlanan albüm tamamen ticari olması itibari ile farklılık içerebilmesi için 12'inci, 13'üncü ve 14'üncü şarkılarda eklenmiştir.

Albümde yer alan şarkıların listesi :

1. Danger Zone - Kenny Loggins 3:38
2. Mighty Wings - Cheap Trick 3:51
3. Playing With The Boys - Kenny Loggins 3:59
4. Lead Me On - Teena Marie 3:47
5. Take My Breath Away (Love Theme From "Top Gun") Berlin 4:15
6. Hot Summer Nights - Miami Sound Machine 3:38
7. Heaven In Your Eyes - Loverboy 4:03
8. Through The Fire - Larry Greene 3:47
9. Destination Unknown - Marietta 3:48
10. Top Gun Anthem - Harold Faltermeyer;Steve Stevens 4:11
11. (Sittin' On) The Dock Of The Bay - Otis Redding 2:45
12. Memories - Harold Faltermeyer 2:56
13. Great Balls Of Fire Jerry Lee Lewis 1:50
14. You've Lost That Lovin' Feeling - The Righteous Brothers 3:48
15. Playing With The Boys (12" Version) Kenny Loggins 6:41


Top Gun Film Müzikleri Hakkında:

1) Danger Zone (Kenny Loggins) 1984 yılında ünlü gençlik filmi (Footloose, Caddyshack) için bestelediği şarkıyla şöhrete kavuşan ABD'li şarkıcı ve besteci, aynı başarıyı 1986 yılında 'Top Gun' da da tekrarlamış ve filmin hit parçlarından 'Danger Zone'a imza atmıştır. Rock tarzı oldukça hareketli olan parça, önce filmin açılış sahnesinde, daha sonra da ana karakter Maverick ve Goose, Top Gun'a gideceklerini ögrendiklerinde ve eğitim uçuşlarında çalışmıştır. Filmden sonra en az Take My Breat Away kadar ünlenen parça, uzun zaman listelerde hit parça olarak yerini korumuştur.

2) Mighty Wings (Cheap Trick) Mükemmel bir gitar solosu şeklindeki parça, 1972 yılında kurulan ve halen çalışmalrına devam eden klasik rock grubu Cheap Trick'in 1985 yılında single olarak piyasaya sürülen Mighty Wings ile filmde yer almıştır. Savaş pilotlarının eğitimi merkezi Miramar (Top Gun)'da ki eğitim uçuşlarında ve kapanış jeneriğinde yer alır.

3) Playing With The Boys (Kenny Loggins) Mükemmel bir parça olmasa da açılışta ve filmin muhtelif sahnelerinde Danger Zone ile seyirciyi hareketlendiren Kenny Loggings, benzer etkileri yaratmaya çalışmıştır. Maverick ve Iceman'ın voleybol sahasındaki kapışmasına fon müziği olarak hatırlayabilirsiniz.

4) Lead Me On (Teena Marie) Büyük bir tutkunun etkisini hissedebileceğiniz vokallerle, orta tempo diyebileceğimiz hızda bir şarkı olan Lead Me on, Maverick (Tom Cruise)'ün büyük aşkı Charlie (Kelly McGillis) ile ilk kez karşılaşmasında çalınmaktadır.

5) Take My Breath Away (Berlin) Top Gun'ın en hit olmuş güçlü aşk temalı, slow, melankolisiyle, haftalarca hit parça olarak yerini listelerde korumuş ve 1987'de En İyi Orjinal Şarkı dalında Oscar ödülü kazanmıştır. 80'lerde adeta bir efsaneye dönüşmüştür.

6) Hot Summer Nights (Miami Sound Machine) Küba asıllı Emilio Estefan ve grubun solisti olan eşi Gloria Estefan vesilesiyle tanıdığımız Miami Sound Machine'in şarkısı, filmde direk olarak yer almamış olmasına karşın, grubun 1985 yılındaki Primitive Love albümü ile kazandığı ün sahyesinde, daha önce başka hiç bir albümde bulunmayan şarkıları Hot Summer Nights'ın Top Gun Film Müziklerinde ki yerini almasını sağlamıştır.

7) Heaven In Your Eyes (Loverboy) Loverboy'un klasik parti rock şarkılarının dışında bir yapım. Filmde direk olarak yer almamıştır.

8) Through The Fire (Larry Greene) Yine filmde yer almamış bir parça. Giorgio Moroder ve Tom Whitlock ikilisinin imzasını taşır.

9) Destination Unknown (Marietta) Franne Golde ve İngiliz punk grubu The Ruts'ın üyesi Paul Fox'u bir araya getiren parça, filmde yer almamasına karşın Film Müzikleri için özel olarak hazrılanmıştır.

10) Top Gun Anthem (Harold Faltermeyer/Steve Stevens) Filmin unutulmaz tema müziği. Parça harika gitar soloları ile Maverick ve Goose'un başarılı geçtiğini düşündükleri uçuşları sonrasındaki kutlamalarında çalınmıştır.

Buraya kadarlık kısımda, Filmden sonra çıkan (1986) ilk orjinal Film Müziği (Soundtrack) şarkılarıdır. 11,12,13,14,15'inci şarkılar daha sonraki yıllarda genişletilerek piyasaya sürülen (1999) Ekstra parçalar (Extra Tracks) ile süslenmiştir.

11) (Sittin' On) The Dock Of The Bay (Otis Redding) Maverick ve Charlie'nin veranda da yemek yedikleri anda romantikleşen ortamda radyoda çalmaya başlayan unutulmaz şarkıdır.

12) Memories (Harold Faltermeyer) Bir başka enstrümantel bir şarkı olan Memories, üzüntülü nağmeleri ile filmdeki kederli anı yansıtan bir ağıt niteliğindedir.

13) Great Balls Of Fire (Jerry Lee Lewis) Gerçekten bir klasik olan Great Balls Of Fire, filmde Goose ve Maverik ve eşlik eden Goose'un ailesi tarafından söylenerek neşeli dakikaların geçtiği sahne ile filmdeki yerini almıştır.

14) You've Lost That Loving Feeling (The Righteous Brothers) Charlie'yi tavlayabilmek için gece kulübünde mikrofonu eline alarak söylediği şarkıdır. Filmin kapanış sahnesinde de karşımıza çıkar; Charlie, Maverick'e müzik kutusundan bu şarkıyı dinletir.

15) Playing With The Boys Dance Remix (Kenny Loggins) 3'üncü şarkının remixi olan, filmde bu haliyle yer almayan hareketli parça, genişletilmiş versiyonda yerini almıştır.


Tüm şarkıların örneklerini dinlemek için:





















Take my Brath Away isimli şarkının klibi :



Berlin Take My Breath Away Top Gun


KAYNAKLAR:

Burda...

dailymotion.com

amazon.com

wikipedia.org

screenrush.co.uk

topgunsoundtrack.com
Devamını oku

,

L'Ham de Foc Hakkında Herşey

06 Ağustos 2008 Gönderen:Sade 1 yorum

L'Ham de Foc (manası `Fish-hook of Fire' yani 'Ateşin balık iğnesi') 1998 yılında Valenciya’da Efrén López ve Mara Aranda tarafından, Katalanca (İspanya’nın, Valenciya ve Katalunya bölgelerinde yoğun olarak da konuşulan eski Occitan diline benzer özellikler taşıyan bir dili kullanarak) etnik müzik yapan ikili grup olarak kurulmuştur. Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Doğu, Orta Asya’dan enstrümanlarını kullanarak muhteşem bir karışım yaparlar ki tadı asla damaktan silinmez. Kullandıkları enstrümanlar saymakla bitecek gibi değildir. Bazılarını bir çırpıda sayarsak;

Rabab, santur, ud, lavta, lauto, citola, cargola, guitarró, viola de roda, langeleik, trompa marina, cümbüş ud, cümbüş tanbur, tanpura, cura, bağlama, divan saz, maydan saz, kanun, pandero quadartm... şeklindedir. Bunlar sadece bir kısmı yaklaşık 150 civarında enstrüman kullanmaktadırlar. Sanırım saydığım enstrümanlar sizlere L’Ham de Foc’ın hangi tarz müzik yaptıkları hakkında sizlere bir fikir vermiştir.

L'Ham de Foc Grubunu Anlamak :

İspanya’da ki yeni Folk Hareketinin en önemli ana grubu L'Ham de Foc geleneksel müzikleri, modern müzik konseptlerini başarı ile yoğurmuştur. Bunu yaparken kesinlikle geleneksel müziklere ve onların köklerine yüzeysel bir yaklaşım sergilememişlerdir. Bilakis müzisyenlerin esas amacı ele aldıkları etnik müziğin kaynağına inip ilk elden yorumları, teknikleri ve müzik enstrümanlarının nasıl kullanıldığını öğrenmektir. L'Ham de Foc grubu temel olarak, Akdeniz Folk müziği, Valenciya müziği, Yunan müziğinden etkilenmiştir. Bunlara ilaveten müziklerinde Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Doğu, Orta Asya izleri de görülmektedir. Bu karışım, onların müziğinin yaygın bir onay alabilmesi için sorumluluklarını arttırmaktadır. L'Ham de Foc grubunun yaptıkları müziği anlayabilmek için Valenciya bölgesinin özel kültürel durumu hakkında da bilgi sahibi olmak gerekir. Güney İspanya Sahillerinin hikâyesinde, farklı kültürün yerleşmesi ile oluşan muhteşem bir kültür kaynağı vardır. İspanya’nın güneydoğusu, limanlarından dolayı ticaret için önemli bir merkez olmuştur bunun sonucunda sürekli ve kalıcı kültürel değişimin de yaşandığı bir bölge olmuştur. Bu bölgede güneyde Arap Ülkeleri Avrupa kısmında Fransa ve İtalya ve hatta Yunan, Endülüs, Yugoslavya, Arnavutluk, Malta, Girit, Valenciya, gibi kültürlerinin birbirine olan kültür etkileşimleri sonucu daha çok melismatic melodiler, çoklu ritimler (polyrhythms), çift yaylı çalgılar (double stringed instruments), nefesli sazlar (wind instruments), quarter tone harmonies gibi melodi, ritim ve çalgı aletleri kullanmışlar ve Katalunya (Bask) bölgesindeki bu kültürel çeşitlilik sayesinde değişik kültürlerin karakteristik müziklerini bir araya getirilebileceğini en iyi örnekleyen grup olmuşlardır. Bunun en büyük kanıtı da, Buzuki (Bouzouki) (Yunan), saz (Türk), Sitar (Hint), Aborjinlerin kullandığı üflemeli Didjeridu, Katalan folk obuası Tarota, gibi bin bir çeşit etnik çalgılara ve müzik türlerine odaklanmış olmaları ve dahası bu çalgılarla başarılı performanslar verebilmeleridir.

L'Ham de Foc Grubunun Albümleri Hakkında :

Efrén López ve Mara Aranda'nın çalışmaları ile INJUVE (Institute for Spanish Youth Culture) ‘in dikkatini çekmiş ve İspanya’nın çeşitli şehirlerini kapsayan bir turneye davet edilmişlerdir. Turne ile kendilerini ve müziklerini tanıtma fırsatı bulan grup bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş ve özellikle İspanya'da gün geçtikçe genişleyen grup 7 kişiye ulaşmıştır. Ancak her zaman grubun omurgasını Efrén López ve Mara Aranda oluşturmuştur.

İlk Albümleri 'U'

Turneden kısa bir süre sonra, Sonifolk plak şirketi tarafından ilk albümleri ‘U’ (manası: ‘tek’ yada ’bir’) 1999 ağustosunda yayınlandı. Bu ilk albümün yayınlanması ile L'Ham de Foc grubu, İspanya’nın önemli dünya müzik ve folk müzik festivallerine katılma şansını ele geçirdi.

Uzun turneler sayesinde İspanya’nın dört bir yanını dolaşan López ve Mara Aranda müzik araştırmalarını geliştirmek adına Geleneksel Yunan müziği hakkında daha çok şey öğrenmek ve önemli müzisyenlerle bir araya gelmek için altı aylığına Yunanistan’a gittiler.

'Cançó de Dona i Home'

Bu yolculuktan edindikleri bilgi birikimlerini yansıttıkları ikinci albümleri Cançó de Dona i Home (Kadın ve Erkeğin şarkısı)‘nin stüdyo kayıtlarına başlamak için 2001 yılının ağustosunda İspanya’ya döndüler. Efrén López’in biraz daha fazlaca katkı sağladığı (bazı kaynaklarca da tamamını ürettiği) ve yine Sonifolk tarafından düzenlenmesi ve yayınlaması gerçekleştirilen Cançó de Dona i Home albümü 2002’de piyasaya sürüldü.

Cor de Porc

Grubun üçüncü albümlerinde Yunan, Balkan ve Adriatik müziklerinin etkilerini yoğun bir biçimde albümlerine yansıttığını görebiliriz. Cor de Porc (Pig Heart) Galileo Music şirketi tarafından 2005 yılında piyasaya sürülmüştür.

İştirak Ettikleri Albümler :

İştirak ettikleri 2 albümleri vardır. Bunlar 2004’te Sabir ve 2006’da da Aman Aman albümleridir ve Galileo Music tarafından piyasaya sürülmüştür.


Müzisyenler :

Diego López (Darbuka, Rig, Didjeridu, Bendir, Snare Drum, Cántaro and Tabla)

Eduardo Navarro
(Dulzaina Gralla, Tarota, Baguet, Galician Bagpipe, Bulgarian Bagpipe, Chirimía, Crumhorn, Flute, Violin and Mandolin)

Paco Bernal
(Bendir, Crótalos, Snare Drum, Cajón and Cántaro)

Efrén López
(Ud, Zanfona, Dulcimer, Bouzouki, Saz, Lauto, Trompa Marina, Gümbüs and Archilaúd,...) Bağlamayı güzel çalabilmek için işin üstadı Türklerden ders alıyor, sitar çalabilmek için gidiyor işin afgan üstadlarını buluyor, böylelikle bilumum telli sazları ruhuyla icra ediyor ve de böyle müzikler ortaya koyuyor. Bizden iki eseri, Sabahın Seherinde ve Uşşak Saz Semaisini de e-bow ve perdesiz gitarla çalmıştır.

Mara Aranda
(Tampura, Percussion, Classical Guitar, Vocals)


Albümlerinden seçmeler:

LHam de Foc


L'Ham de Foc Diskografi (Discography)

L'ham de Foc - U – 1999
L'Ham De Foc - Cançó De Dona I Home – 2002
Sabir - Fones - Participants of L'Ham de Foc - 2004
L'ham De Foc - Cor de Porc – 2005
Aman Aman - Musica i Cants Sefardis d' Orient i Occident - Participants of L'Ham de Foc – 2006


Son Söz: Bu yazıyı yazarken genellikle yabancı uyruklu sitelerde paylaşılan bilgileri sizlere aktarmaya çalıştım. L'Ham de Foc grubu denince akılda kalıcı birkaç noktaya değinebildiysem ne mutlu.

KAYNAKLAR:

worldmusiccentral.org

amazon.com

radikal.com.tr

sozluk.sourtimes.org

conflicto-vasco.com/

bodasdeisabel.com

hobgoblin-usa.com

flickr.com - Resim

cdroots.com

Burda...
Devamını oku

, ,

Online Film İzleme

05 Ağustos 2008 Gönderen:Sade 2 yorum


Online Film izlemek bazen faydasız gibi görünse de internet başında saatlerini harcamak zorunda olanlar için biçilmiş bir kaftan! http://www.moviesfoundonline.com/ adresinin sunduğu bu hizmet sayesinde çoğu filmi izleme imkanı artık bir tık uzaklıkta.

Arşivde en dikkatimi çeken film : Bilim Kugu - Fantezi (Sci-Fi / Fantasy) kategorisinde paylaşılan Turkish Star Wars (1982) filmi yani bizim Ünlü 'Dünyayi kurtaran adam' filmimiz.

'Dünyayi kurtaran adam' Filmi sayesinde dünya yeni bir film kategorisine sahip oldu. Her ne kadar Kült-Bilim Kurgu Filmler arasında gösterilsede, tam kategorisi bu değildir. Hatta bazılarına göre komedi filmleri kategorisinde yer alması gereken film çok kısıtlı imkanlarla ve çok az bir bütçe ile çok ciddi tasarlanıp sinemaya aktarılmıştır. Bu çok kısıtlı bütçe ve imkanlar sebebi ile filmde çok alakasız gibi görünen ancak yaratıcılığın sembolleri olan birçok konu, madde ve noktalar mevcuttur. Çetin İnanç'ı dünya çapında üne kavuşturmuş olmasına rağmen, bu ün filmin hedefinden sapmasından kaynaklanan, ironik bir durumdur. Yönetmen ve oyuncular bilim-kurgu/korku türü bir film yapmak için yola çıkmış ancak kurgu, teknik yetersizlikler ve Cüneyt Arkın fenomeni filmi, sinemanın ilgi çekici bir başyapıtı haline getirmiştir.

Sıradışı bir film izlemek isteyenlerin kaçırmaması gereken bir film. İzlemek isterseniz Burda

ONLINE FİLM İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN...
Devamını oku

Abba listelerde 1 numara

1992’de çıkan ‘Abba Gold’ albümü listelerde yeniden 1 numara...

Devamı... Devamını oku

Aleksandr İsayevic Soljenitsin Yasamini Yitirdi.

04 Ağustos 2008 Gönderen:Sade 0 yorum

Nobel ödüllü Rus yazar Aleksandr İsayeviç Soljenitsin 89 yaşında kalp yetmezliğinden yaşamını yitirdi

Devamı... Devamını oku

, , ,

2009 Film Rehberi

Çizgi roman ve çizgi film kahramanları giderek sinemaya ısınmaya başladılar. İzleyiciside bir hayli fazla oluncada haliyle gişe rekorları kırılır oldu. Bunu gören yapımcılarda sevilen kahramanları sinemaya uyarlamaya ve hatta sinema dizisi yapmaya başladılar.

2009 yılında birbiri ardına vizyona girecek. ‘Public Enemies’, ‘G-Force’, ‘A Christmas Carol’, ‘Prince of Persia: The Sands of Time’, Case 39’, 'Uzay Yolu', 'Transformers', 'Buz Devri', 'Transporter', 'Madagascar' Ve 'Garfield'ın devam filmleri 2009’da izleyici ile buluşacak. Uzay Yolu yine gişede olay yaratacaktır. Sadece hayranları gitse yeter.

'The Tale of Despereaux' Hakkında

Kate DiCamillo’nun aynı adlı kitabından uyarlanan ve kocaman kulakları olan fare "Despereaux"un maceralarını anlatan "The Tale of Despereaux" adlı film, 23 Ocakta vizyona girecek. Emma Watson hayranlarına şimdiden duyurulur. Dustin Hoffman, Stanley Tucci, Matthew Broderick, William H. Macy, Emma Watson, Kevin Kline ve Sigourney Weaver’in rol aldığı filmin kahramanlarını Dustin Hoffman, Matthew Broderick, William H. Macy, Robbie Coltrane, Sigourney Weaver, Christopher Lloyd ve Tracey Ullman seslendirdi.
Fragman : Burda

Film Detay:
Yapım : 2008, ABD / İngiltere
Tür : Animasyon / Aile / Fantastik / Komedi / Macera
Yönetmen : Sam Fell, Gary Ross, Robert Stevenhagen
Senaryo : Gary Ross, Will Mcrobb, Kate Dicamillo (Kitap), Chris Viscardi
Oyuncular : Dustin Hoffman, Stanley Tucci, Matthew Broderick, William H. Macy, Emma Watson, Kevin Kline, Sigourney Weaver
Seslendirenler : Dustin Hoffman, Matthew Broderick, William H. Macy, Robbie Coltrane, Sigourney Weaver, Christopher Lloyd, Tracey Ullman
Yapımcı : Gary Ross, Allison Thomas
Görüntü Yönetmeni : Brad Blackbourn
Süre : 1 saat, 56 dk.
Gösterim Tarihi : 23 Ocak 2009

DAVİD KOEPP’IN İLK YÖNETMENLİK DENEMESİ

"Jurassic Park", "Mission: Impossible" ve "War of the Worlds" gibi filmlerin senaryo yazarı David Koepp’in ilk yönetmenlik sınavı romantik komedi "Ghost Town", 13 Şubatta izleyici ile buluşacak. Ancak şimdiden söyleyebilirim ki; romantik komedi türünde başarılı olmak isteyen bu yapım fragmanları ve hakkında ki dedikodular ile şimdiden listemin en altındaki yerini aldı. Belki bir gün olmaz ya izlerim. Gerçi bu birazda benim romantik komedi sever olmamamdan kaynaklanıyor. Fragman : Burda

Filmde, sahip olduğu becerileriyle herkesi kendine hayran bırakan Bertram Pincus (Ricky Gervais) adlı diş hekiminin çevresinde gelişen olaylar konu ediliyor.

SYLAR’LI ‘UZAY YOLU’ 29 ŞUBAT’TA VİZYONDA

Yönetmen: J.J. Abrams
Oyuncular: Winona Ryder, Simon Pegg, Karl Urban, Eric Bana, Bruce Greenwood, Chris Pine, Zoe Saldana, Zachary Quinto, Leonard Nimoy
Senaryo: Alex Kurtzman, Roberto Orci
Tür: Aksiyon, Dram
Gösterim Tarihi: 20 Şubat 2009
Fragman : Burda

Televizyonun efsane bilim kurgu dizisi "Uzay Yolu/Star Trek"in 11. sinema filmi, 29 Şubatta vizyona girecek

Kaptan Kirk, Mister Spock, Doktor McCoy ve mühendis Scott’un Yıldız Filosu Akademisi’ndeki tanışmaları ve "Atılgan" uzay gemisiyle ilk yolculuğa çıkmalarını konu alan filmin yönetmenliğini, Jeffrey Jacob Abrams yaptı, senaryosunu Roberto Orci ve Alex Kurtzman yazdı.

Filmde John Cho, Ben Cross, Bruce Greenwood, Simon Pegg, Chris Pine, Winona Ryder, Zoe Saldana, Karl Urban, Anton Yelchin, Eric Bana ve Leonard Nimoy ve Türkiye'de CNBC-e’de yayınlanan sevilen dizi ‘Heroes’in Sylar’ı Zachary Quinto rol aldı.

Hollywood tarihinin en uzun ömürlü serilerinden olan "Uzay Yolu/Star Trek", bugüne kadar gösterime sunulan 10 sinema filmiyle 1 milyar doların üzerinde gişe hasılatı elde etti.


"WATCHMEN" 23 YILDA ORTAYA ÇIKTI

"300 Spartalı"nın yönetmeni Zack Snyder’in yeni filmi "Watchmen", 6 Martta izleyicilerin beğenisine sunulacak.

Alan Moore ve Dave Gibbons’un Hugo ödüllü, Amerika’nın en iyilerinden kabul edilen ve 12 sayıdan oluşan çizgi roman serisinden uyarlanan film, 23 yıllık bir çalışma sonunda ortaya çıktı.

Konusu 1985 yılında geçen filmde, ABD ile Sovyetler Birliği arasında başlayan savaşta bir grup eski süper kahramanın serüvenleri konu ediliyor. Fragman : Burda

SOKAK KÖPEKLERİ OTELDE

Sokaklardan topladıkları düzinelerce sahipsiz köpeği terk edilen bir otele yerleştiren 2 yetim kardeşin öyküsünü konu alan ve 13 Martta sinemaseverlere sunulacak olan "Hotel for Dogs"un başrolünü Emma Roberts üstlendi.

Lois Duncan’ın aynı adlı kitabından uyarlanan filmin yönetmenliğini, "görsel efektler uzmanı" olarak adını duyuran ve ilk kez bu filmde yönetmenliğe adım atan Thor Freudenthal yaptı. Fragman : Burda

'Duplicity' Hakkında :

"Michael Clayton-Avukat" filminin yönetmeni ve senaryo yazarı olarak Tony Gilroy’un senaryosunu yazıp yönettiği "Duplicity", 20 Martta gösterime girecek. 'Closer' filminde de birlikte çalışan bu ikiliye iki Thornton ve Wilkonson da katıldı. 'Michael Clayton' ile En İyi Yönetmen Oscar’ına aday gösterilen Gilroy, bu filmde de Wilkonson’la çalışmıştı. Wilkonson buradaki rolü ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu adayı olmuştu. Thornton ve Wilkinson filmde birbirine rakip iki büyük eczalık şirketinin CEO’sunu canlandıracak. Vahşi rekabette kendi şirketlerinin kazanmasını isteyen Owen ile Roberts’ı ise ajan rollerinde izleyeceğiz.

'Garfield' Hakkında:

20 Martta vizyona girecek bir diğer film ise dünyanın en komik, ünlü ve sevilen kedisi "Garfield"ın yeni maceraları olacak. Fragman için:

"CORALİNE" 15 MAYISTA VİZYONDA

"Beowulf" ve "Princess Mononoke"nin senaryo yazarı Neil Gaiman’ın aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan "Coraline", 15 Mayısta vizyona girecek.

Senaryosunu Henry Selick’in yazdığı ve Mike Cachuela ile birlikte yönetmenliğini üstlendiği filmde, yeni taşındığı evde keşfettiği esrarengiz bir kapıyı açınca kendisini paralel evrende bulan "Coraline" adlı küçük bir kızın maceraları anlatılıyor.

"Coraline", digital 3 boyutlu sinema salonlarında gösterilmek üzere dual digital kamera donanımıyla stereoskopik olarak çekilen ilk stop-motion animasyon filmi olma özelliği taşıyor.

RENEE ZELLWEGER ‘CASE 39’DA

Yönetmen Christian Alvart imzası taşıyan "Case 39", 22 Mayısta vizyona girecek. Senaryosunu Ray Wright’ın kaleme aldığı filmde, Oscar ödüllü oyuncu Renee Zellweger, Jodelle Ferland, Ian McShane ve Bradley Cooper rol aldı. Filmde, "Lillith" adlı küçük bir kız çocuğunu kötü niyetli anne-babasının elinden kurtarmak için mücadele veren sosyal hizmet görevlisi Emily Jenkins’in (Renee Zellweger) öyküsü anlatılıyor.

HOLLYWOOD’UN GÜNEY KORE FİLMİ UYARLAMASI

Kıskançlık mı diyelim yapamamayı kabullenememe mi? Hollwood iyi bir filmi gördüğünde dayanamıyor ve direk kopyalıyor ve o film o kadar sıradan yada kötü bir kategorisine giriyor ki? Daha önce asya filimlerine yaptıklarını yine yapacaklar. İşte bu filmlere eklenecek yeni bir film daha; Güney Kore filminden uyarlanan "Karanlık Sırlar/The Uninvited" 29 Mayısta sinemaseverlerle buluşacak. Yönetmenliğini The Guard Brothers’ın yaptığı filmde, Emily Browning, Elizabeth Banks, Arielle Kebbel ve David Strathairn rol aldı. Senaryosunu Craig Rosenberg, Doug Miro ve Carlo Bernard’ın yazdığı film, annesinin ölümünden sonra bir psikiyatri kliniğinde tedavi gören Annan ile annesinin hayaletinin ziyaretleri çerçevesinde gelişiyor.

"UP" 29 MAYISTA VİZYONDA

Canavarlarla ve kötü kişilerle mücadele edebilmek için vahşi doğa ile işbirliği yapan 70 yaşlarında bir adamın serüvenlerinin anlatıldığı "Up" adlı film, 29 Mayısta vizyona girecek.

Pete Docter’ın Bob Peterson ile birlikte yönettiği bilgisayar animasyonu türündeki filmin senaryosunu Bob Peterson, Ronnie Del Carmen, Brenada Chapman ve Gary Rydstrom yazdı.

"Up", Walt Disney’in sahibi olduğu Pixar animasyon stüdyolarının 10. bilgisayar animasyon filmi olacak.

Film Detayı:
Yapım : 2009, ABD
Tür : Animasyon / 3 Boyutlu
Yönetmen : Pete Docter, Bob Peterson
Senaryo : Bob Peterson
Seslendirenler : Christopher Plummer, John Ratzenberger, Edward Asner, Paul Eiding, Jordan Nagai
Yapımcı : Jonas Rivera
Gösterim Tarihi : 29 Mayıs 2009

Hızlıyım, Hızlısın, Hızlı : 'Fast and Furious'

Adrenalin ve hız kavramları üzerine inşa edilen "Fast and Furious" serisinin dördüncü bölümü, 5 Haziranda vizyona girecek. İlgilenenler yine hız ve adrenalinle doldurulup taşırılıcaklardır.

Vin Diesel ile Paul Walker’ı yeniden buluşturan filmin yönetmenliğini Justin Lin yaptı, senaryosunu Chris Morgan yazdı.

LGİSAYAR OYUNUNDAN SİNEMAYA

Prince of Persia: The Sands of Time

Aynı adlı bilgisayar oyunundan sinemaya uyarlanan "Prince of Persia: The Sands of Time", 19 Haziranda vizyona girecek.

Başrollerinde Jake Gyllenhaal, Gemma Arterton, Alfred Molina ve Sir Ben Kingsley’in rol aldığı filmin yapımcılığını Jerry Bruckheimer üstlendi.

Yönetmen koltuğunda "Harry Potter" serisinin "The Goblet of Fire" adlı bölümüyle ünlenen Mike Newell’ın oturduğu filmin senaryosunun ilk taslağını "Prince of Persia" video oyununun yaratıcısı Jordan Mechner yazdı.

"The Prince of Persia"nın film versiyonu, orijinal video oyununun birebir uyarlaması olmayacak, izleyiciye tamamen yepyeni bir deneyim yaşatma amacıyla oyundan bazı unsurların birleştirilmesi yöntemi izlenecek. Zaten aynısı olsaydı müşteri pek rağbet etmezdi diye düşünmüş olabilirler.

"TRANSFORMERS"IN İKİNCİ SERİSİ

Hasılat rekorları kıran "Transformers"ın ikinci serisi, 26 Haziranda vizyona girecek. İlkinde olduğu gibi Michael Bay’ın yönettiği filmin senaryosunu Alex Kurtzman, Roberto Orci ve Ehren Kruger yazdı. John Turturro, Josh Duhamel, Shia LaBeouf, Megan Fox, Tyrese Gibson, Rainn Wilson, Jonah Hill, Matthew Marsden, Kevin Dunn, Teresa Palmer, Samantha Smith, Peter Cullen, Isabel Lucas ve Romon Rodriguez’in rol aldığı filmde, "Cybertron" gezegeninde yaşayan ve başka mekanizmalara kolayca dönüşebilme yeteneğine sahip olan robotların yeni maceraları anlatılıyor.

"BUZ DEVRİ"

Buz devrinin 3 sevimli kahramanı "Manny", "Sid" ve "Diego"nun eriyen buzların arasından çıkıp dünyanın keyfini sürmesinin neşeli öyküsünü anlatan "Buz Devri" serisinin üçüncü filmi, 1 Temmuzda vizyona girecek.

"Buz Devri 2: Erimeye Başlayor" filmindeki yönetmenlik görevine devam eden Carlos Saldanha imzası taşıyan filmin kahramanlarını Queen Latifah, John Leguizamo, Chris Wedge, Ray Romano, Denis Leary ve Sean William Scott seslendirdi.

Serinin bu bölümünde kahramanlarımız sıcak bir adadalar ama ters giden şey adanın yöneticisi durumundaki zebra onları adada istememektedir.Diğer yandan fındık aşkı hiç bitmeyen küçük sincap üzerine düşen zaman makinesi sayesinde kendini tarihin derinliklerinde bulur ve fındığını kovalamaya devam etmektedir.

Uzun isimli film : 'Public Enemies: America’s Greatest Crime Wave and the Birth of the FBI'

Bryan Burrough’un "Public Enemies: America’s Greatest Crime Wave and the Birth of the FBI/Halk Düşmanları: Amerika’nın En Büyük Suç Dalgası ve FBI’ın Doğuşu" adlı kitabından uyarlanan film 10 Temmuzda vizyona girecek.

Yönetmenliğini Michael Mann’in üstlendiği filmin senaryosunu Michael Mann ile Kevin Misher yazdı. Filmde, Christian Bale, Johnny Depp, Marion Cotillard, Channing Tatum, Giovanni Ribisi, Stephen Dorff, Billy Crudup ve Leelee Sobieski rol aldı.

Amerika’nın bunalım yıllarında geçen filmde, FBI ajanı Melvin Purvis’in dönemin en ünlü suçluları John Dillinger, Baby Face Nelson ve Pretty Boy Floyd’u cezaevine tıkma çabası anlatılıyor. FBI'ın doğuşu kısmı ilgi çekici olabilir. Ama ne kadar gerçekci anlattılar oda muamma.

"G-FORCE" 18 EYLÜLDE

Oscar ödüllü efekt sanatçısı Hoyt Yeatman’ın ilk yönetmenlik denemesi "G-Force", 18 Eylülde vizyona girecek.

Nicolas Cage, Steve Buscemi, Tracy Morgan, Will Arnett ve Bill Nighy’ı bir araya getiren filmin senaryosunu Cornack ve Marianne Wibberley kaleme aldı.

Filmde, evlerde kullanılan sıradan araç ve gereçler aracılığıyla dünyayı yok etmeyi planlayan şeytani ruhlu bir dolar milyarderini durdurmak için Amerikan hükümeti tarafından görevlendirilen özel eğitimli gizli ajanlar ekibinin maceraları anlatılacak.

Film Detay:
Yapım : 2009, ABD
Tür : Aksiyon / Fantastik / Macera
Yönetmen : Hoyt Yeatman
Senaryo : Cormac Wibberley, Marianne Wibberley
Oyuncular : Steve Buscemi, Nicolas Cage, Penélope Cruz, Bill Nighy, Niecy Nash, Will Arnett, Zach Galifianakis, Kelli Garner, Loudon Wainwright III, Tyler Patrick Jones, Jasmine Dustin
Yapımcı : Jerry Bruckheimer, David P I James
Görüntü Yönetmeni : Bojan Bazelli
Müzik : Harry Gregson-Williams
Gösterim Tarihi : 24 Temmuz 2009

OYUNCAKLARDAN GERÇEYE : "G.I. Joe: Rise of Cobra"

Oyuncaklar aleminden beyazperdeye en yeni transfer olan "G.I. Joe" 7 Ağustosta vizyona girecek. Daha önce buna benzer bir animasyon filmi yapılmıştı. Bu yada Bu

Oyuncak firması Hasbro’nun oyuncak aksiyon figürlerininin sinemaya aktarılması fikri, bir başka oyuncak serisi olan "Transformers"ın elde ettiği gişe başarısı sonrasında hız kazandı.

"Monopoly" ve "Battleship" oyunlarının Filmi Haline Getirilebilinir mi?

Oyuncak kahramanlar, ilk 2 bölümü Türkiye sinemalarında 1 milyon 834 bin 960 kişi tarafından izlenen "Mumya" serisinin yönetmeni Stephen Sommers’in yönetmenliğinde beyazperdeye yansıdı. Ve üçüncü Mumya Tam bir rezalet olarak karşımıza çıktı. ''Ne olur dördüncüsü gelmesin bitsin bu seri'' diye dua ettirdi. Ancak özellikle ilk ve ona güvenip ikinci ve hatta ya güzel olmuşsa ümidi ile üçüncüsüne giden seyircilerin paraları öyle azımsanacak gibi deyildi varsın üçüncü, dördüncü filmler kötü olurversin ve hatta yirmi film yapsalar ve sadece bunlardan beşi tutup iyi bir gişe sağlasa, kar elde edeceklerini biliyor olmalılar.Bundan da cesaretle,

"Monopoly " ve "Battleship" gibi oyunların da yakında sinema filmi haline getirilmesi hedefleniyor.

Death Race Hakkında Kısaca:

Roger Corman’ın kült klasiğinin yeni çevrimi "Death Race/Ölüm Yarışı"nı Paul W.S. Anderson yönetti. Film, 17 Ekimde vizyona girecek.

Jason Statham, Natalie Martinez, Joan Allen, Ian McShane ve Tyrese Gibson’ın rol aldığı filmde, çevresi kapalı bir arenada birbirleriyle vahşice yarışmak zorunda bırakılan hapishane mahkumlarının öyküsü anlatılıyor.

ROBIN HOOD’A YENİ YAKLAŞIM

Robin Hood efsanesine çok farklı bir yaklaşım getiren "Nottingham", 6 Kasımda vizyona girecek. Daha ne kadar farklı bir yaklaşım sergilenebilir. Bin bir tür Robin Hood hikayesi vardı zaten ve her hikayeye inat en güzeli birincisiydi.

Senaryosunu Ethan Reiff, Cyrus Voris ve Brian Helgeland’ın yazdığı, yönetmenliğini Ridley Scott’un üstlendiği filmin başrolünde Russell Crowe ile Sienna Miller rol aldı. Filmde, portresini Russell Crowe’un çizdiği ve cesur bir kanun adamı olan "Nottingham Şerifi"nin yozlaşmış krala karşı verdiği mücadele ile Nottingham Şerifi, Marion ve Robin Hood arasındaki aşk üçgeni anlatılıyor.

JIM CARREY GERİ DÖNÜYOR

Jim Carrey sevenlerin dört gözle beklediği güzel bir haberde sıra, Walt Disney Pictures’ın yeni animasyon komedisi "A Christmas Carol" 27 Kasımda Jim Carrey ve hayranlarını buluşturacak.

Charles Dickens’ın aynı adlı kitabından uyarlanan filmin yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Robert Zemeckis üstlendi.

Filmde, "Ebenezer Scrooge" adlı bir adam ile onun başına bela olan 3 hayaletin öyküsü anlatılacak.

Ünlü aktör Carrey’in, başroldeki Ebenezer Scrooge karakterinin yanı sıra hayaletleri de canlandırdığı filmde, Gary Oldman, Colin Firth, Bob Hoskins, Robin Wright Penn, Michael J. Fox, Cary Elwes, Fionulla Flanagan ve Christopher Lloyd rol aldı. Hakkında daha çok bilgi için

"A Christmas Carol", aktörlerin oynadığı "live-action" sahnelerle bilgisayar ortamında hazırlanan grafiklerin beraber kullanıldığı bir film olma özelliği taşıyor.

"TRANSPORTER"IN 3. BÖLÜMÜ GELİYOR

Önümüzdeki yıl vizyona girmesi planlanan "Transporter"ın üçüncü bölümünde Jason Statham yanı sıra Robert Knepper ile Francois Berleand rollerine geri döndü.

"The Red Siren"den tanınan Oliver Megaton’un yönettiği filmin senaryosunu Luc Besson ile Robert Kamen yazdı. İlk iki "Transporter" filminin toplam dünya sinema hasılatı 130 milyon doları buldu.

Changeling 31 Ekim 2008 De vizyonda:

Oscar ödüllü sanatçılar Clint Eastwood ile Angelina Jolie’yi bir araya getiren ve Cannes Film Festivali’nde görücüye çıkan "Changeling" de 31 Ekim 2008’da vizyona girecek.

Angelina Jolie, John Malkovich, Jeffrey Donovan ve Amy Ryan’ın rol aldığı filmin senaryosunu Michael Straczynski yazdı.

Yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlenen Clint Eastwood’un yaşanmış bir olaydan yola çıkarak beyazperdeye yansıttığı korku türündeki film, 1928 yılının Los Angeles’ında geçiyor.

Angus, Thongs and Perfect Snogging Hakkında:

Louise Rennison’un 1999’da yayımlanan "Angus, Thongs and Perfect Snogging" adlı romanından sinemaya uyarlanan "Okumayın Günlüğümü" de 2009’da izleyici ile buluşacak.

Gurinder Chadha’nın yönettiği, senaryosunu Paul Meyada Berges ile Gurinder Chadha’nın kaleme aldığı filmde Georgia Groome, Alan Davies, Eleanor Tomlinson ve Aaron Johnson rol aldı.
Film anne ve babası tarafından sürekli yanlış anlaşılan, aradığı desteği sevgili kedisi "Angus" ve "Ace Gang" adlı arkadaşlar grubunda bulan Georgia’nın yakışıklı erkek arkadaş bulma ve gelmiş geçmiş en görkemli 15. doğum günü partisini verme çabasını konu alıyor.

"MADAGASCAR" 5 Aralık 2008 tarihinde vizyonda

İlki 2005’te yapılan animasyon film "Madagascar"ın ikincisinin 2009 yılının ilk ayında vizyona girmesi bekleniyor.

"Madagascar: Escape 2 Afrika" isimli filmin kahramanları New York hayvanat bahçesi hayvanları aslan "Alex", zürafa "Melman", zebra "Marty" ve su aygırı "Gloria"nın maceraları, yeni filmde kaldıkları yerden devam edecek.

İlk filmdeki seslendirme ekibi Ben Stiller, Chris Rock, David Schimmer ve Jada Pinkett Smith de animasyonun kahramanlarını seslendirmeye devam edecek.

Yönetmenliğini Eric Darnell ve Tom McGrath’ın yapacağı filmin yapımcılığını yine Mireille Soria üstlendi.

"ŞİRİNLER" GELİYOR

2009 yılında vizyona girmesi beklenen ( Maalesef; artık 2010 tarihi ile gösterilmeye başlanmış ) bir diğer yapım ise çocukluğunu 1980’li yıllarda geçirenlerin unutamadığı sevimli mavi yaratıklar "Şirinler" olacak.

Animasyonun film haklarını alan yapımcı Jordan Kerner, filmi, gişe rekortmeni animasyon "Shrek"in ikinci ve üçüncüsünün senaryolarını yazan David Stim ile David Weiss’e teslim etti.

"Şirinler", 1958 yılında "Peyo" olarak da tanınan Belçikalı çizer Pierre Culliford tarafından yaratıldı. Televizyon ekranlarında 1981’de gösterilmeye başlanan ve 1990’a kadar küçük seyirciyle buluşan "Şirinler"in orijinal ismi "Schtroumpfs" idi.

Daha fazla 2009 Filmi hakkında bilgi almak isterseniz: Burda

KAYNAKLAR:

sinemalar.com

Wikipedia - Özgür Ansiklopedi

Google

Çeşitli Siteler

izlesene.com

radikal.com.tr

sinema.hurriyet.com.tr

ntvmsnbc.com Devamını oku