Cemal Şakar : 'Öykü plastik bir uğraştır'

27 Ağustos 2008 Gönderen:Adsız Yorumlayın

Öykücü Cemal Şakar "hayata, insana dair kimi gölgelerin düştüğü bir perde" olarak yorumladığı yeni kitabı "Hayalperdesi" (Selis Kitaplar) ile farklı bir kapı araladı.

Taslaklarda hazır bulundurduğum bir gün hakkında bir kaç kelam ederek en azından bir kişiye 'O'nun yazdıklarına karşı bir merak uyandırarak O'na ulaşmasını sağlamalıyım' diye düşündüğüm saygıdeğer öykü yazarı Cemal Şakar'ın Zaman Gazetesi'nde yer alan bir röportaj ile en azından belli başlı bilgileri sizinle paylaşmak istedim. Cemal Şakar hakkında söylenebileceklerin ağırlığı ve derinliği, beni alıntı yapmaya itti. Musa İğrek'in Cemal Şakar ile yaptığı röportaj;

Beş yıl sonra yayımladığı bu beşinci kitabında öykü türünün fazlaca yüceltildiğine dair ironik göndermelerin yanında, derin bir arayış içinde olan kahramanlar, parçalanmış hayatlar göze takılıyor. "Esenlik Zamanları" adlı eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği 1999 Yılı Öykü Ödülü'nü kazanan Şakar, çalışmalarını Balıkesir'de sürdürüyor. İnternette yayımlanan edebiyat dergisi Edebistan'ın öykü editörlüğünü de yürüten Cemal Şakar ile son kitabı "Hayalperdesi"ni konuştuk.

'Anlatabilmeliydim' adlı öykünüz, "Başlığı attıktan sonra neyi nasıl yazacağını düşündü uzun uzun..." diye başlıyor. Kitaba ad olan 'Hayalperdesi' de uzun uzun düşünülmüş gibi. Zira kitapta böyle bir öykü yok...

Tercih edişimin öncelikli sebebi, kelimenin oldukça geniş bir anlam alanına ve elbette buna bağlı olarak zengin çağrışımlara sahip olması. Tasavvuftan gölge oyununa kadar uzanan geniş bir yelpaze... Ancak niye böyle bir başlık seçtiğime dair 'sır'rın bende saklı kalmasını tercih ederim. Öykülerimi açıklamak, onları yazdıran muharrik gücü faş etmek istemem. Zira öykülerin bendeki karşılıklarını açıklamanın, okurun muhayyilesindeki muhtemel zenginlikleri daraltmak, öldürmek anlamına gelmesinden korkarım. İsterseniz şu kadarını sizinle paylaşmış olayım: Şu an elinizde tuttuğunuz kitap da bir hayal perdesidir; hayata, insana dair kimi gölgelerin düştüğü bir perde.

Öykü kahramanlarınızın pek çoğunda derin bir arayış, parçalanma, kendilerine dönük bir ironi söz konusu. Peki, siz nerede duruyorsunuz öykü kişilerinizi yazarken, hangi mesafeden bakıyorsunuz onlara?

Doğrusunu isterseniz oldukça netameli bir konu. 'Onlar benim' desem, kahramanların hayalî kişiliklerine haksızlık etmiş olacağım; 'hayır benimle bir ilgisi yok' desem, kendime ihanet etmiş olacağım. Bu konuda gözettiğim bir ilke var: Yazdığım her nasıl biri olursa olsun ya da hangi konu olursa olsun, mutlaka bende karşılıkları olsun isterim. Yüreğime, beynime değen; bana acı, hüzün ya da sevinç gibi haller yaşatan; bu dünyada ve ahirette hesabı verilebilir tipler, konular olması temennimdir.

Rasim Özdenören "Cemal Şakar yer yer metinlerle oynamaktan hoşlanıyor." diyor. Kitapta da böyle bir oyun dikkat çekiyor. Bu türden biçim ve teknik arayışları tehlikeli olmuyor mu?

Elbette tehlikeli. Ama riski göze almadan da yeni bir şeyler yapabilmek zor. Öykü plastik bir uğraştır. Bir sözü, bir hâli en güzel biçimiyle söylemek, anlatmak zorundayız. Bu zorunluluk beraberinde bir risk de taşıyor. Dümdüz bir çizgiyi uzatıp durmanın bir anlamı yok; onu yukarıya doğru taşımalıyız. Bazen düşmek de var. Zaten insan bazen düşen, düşünce tövbeyle ayağa kalkan biri değil midir?

Yol, yolcu, nokta, kapı, eşik gibi tasavvufi imgeler, geleneksel motiflere göndermeler, öykülerinizde sık sık göze çarpıyor.

Kelimeler de kanlı, canlıdırlar. Onlar da doğarlar ve vekalet ettikleri 'şey' hayattan çekilince ölürler. Biz dille düşünürüz. Kelimeler, binlerce yıllık hatıralarıyla birlikte muhayyilemizde uçuşurlar. Ve onları hep delalet ettikleri şeylerle birlikte yan yana dizeriz; ancak böylelikle imge olurlar zaten. Bizden öncekilerle başka türlü temas kurmamızın; dahası onlardan tevarüs ettiklerimizi, bizden sonrakilere emanet etmemizin başkaca yolu yok gibi geliyor bana.

Küp'te "Yıllardır öykü yazıyordu. Her yazdığı öyküden sonra, Yunus'un: "Yerden göğe küp dizseler birbirine berkitseler..." dizelerini anımsıyordu; küplerin üzerine bir tane daha koyduğunu varsayıyordu; ama yükseltmeye çalıştığı bu binanın altından bir tuğla çekildiğinde geriye sadece bir gümbürtü mü kalacaktı; tedirgin oluyordu; kartondan evler yapmak ya da kumdan kaleler..." diye bir cümle geçiyor. Aynı kaygıları siz de yaşıyor musunuz?

Hem de çok yoğun olarak yaşıyorum. Buradaki kuşku ya da güvensizlik sadece yazdığım öykülere yönelik değil, türün kendine yönelik temel bir kuşku benimkisi. Neyi, ne kadar anlatabiliyoruz? Bir de şu var: Öykü yazıyoruz, bunun gerekçesi nedir?

Yine aynı öyküde "Belki de iyi güzel bir yaşam, yapıttan, kurgudan, kurulandan..." cümlesi yarım kalıyor. Bunu nasıl tamamlıyor Cemal Şakar?

Tabii ki 'güzeldir', 'evlâdır' gibi bir kelimeyle tamamlamak isterim. Biz yaşadıklarımızın, reddettiklerimizin zerrece karşılıklarının gösterileceğine inanıyoruz. Yazdıklarımız da bundan uzak değil. Bu anlamda yaşadıklarımla yazdıklarım arasında bir tenasüp olsun isterim.

Anlatabilmeliyim'de öykü türünün fazlaca yüceltildiğine dair ironik bir gönderme, biraz şikâyetçi bir hal seziliyor. Buna ne diyeceksiniz?

Bu soruya verilebilecek bir cevap söyleşinin hacmini aşar. Yüksek, ulvî, seçkinci sanat anlayışına dair denemeler yazdım. Öykü yazmayı her zaman eylemlerimden bir eylem, amellerimden bir amel olarak gördüm. Yani bana ait bir çaba. İnsana ait çabalar bizatihî yüksek, yüce olamaz. İnsanın ortaya koyabilecekleri, Kur'an-ı Kerim'de zikredilen ona ait sıfatlarından ârî değildir.

Bu güzel Röportajın ardından Cemal Şakar'ı hakkında daha çok şey bilmek isteyenler için kısa kısa bilgiler;

Cemal Şakar'ın Hayatı:

Cemal Şakar, öykü yazarı. 2 Şubat 1962, Kocapınar köyü / Gönen / Balıkesir doğumlu. Karesi İlkokulu (1973), Atatürk Ortaokulu (1976), Muharrem Hasbi Lisesi (1979) ve Gazi Üniversitesi İşletme Fakültesi (1983) mezunu. “Bir Yıldız Kayar Bir İnsan Ölürmüş” başlıklı ilk öyküsü 1982 yılında Aylık Dergi’de çıkmıştı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Kayıtlar dergisinin yayınına katkıda bulundu. Esenlik Zamanları adlı eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği 1999 Yılı Öykü Ödülünü kazandı.

Öyküleri;

Aylık Dergi, Yönelişler, Mavera, Yedi İklim ve Kayıtlar’da yayımlandı.
Türkiye Yazarlar Birliği’nce 1999 yılı öykücüsü seçilen Cemal Şakar, hâlen öykü ve denemelerini Hece dergisinde yayımlamaktadır.

Öykü Kitapları:
Gidenler Gidenler
(Yedi İklim, İstanbul 1990)
10 öyküsü:
Gidenler Gidenler;
Bir Savaştan Slaytlar;
Ora Özlemleri;
Ölü Zaman;
Bildik Düşbozumları;
Nostalji; Ören-84;
Dağılan Şeyler;
Yapıştırmalar;
İnşirah

Yol Düşleri (YediGeceKitapları, İstanbul 1996)
18 öyküsü:
;Gidenler Gidenler
Bir Savaştan Slaytlar;
Ora Özlemleri;
Ölü Zaman;
Bildik Düşbozumları;
Nostalji;
Ören;
Dağılan Şeyler;
Yapıştırmalar;
İnşirah;
Ses: Sır;
Sırdaş;
Bir Masal;
Terci’hane;
Yolculuk;
Eviçi;
Ayna;
Ses

Esenlik Zamanları (YediGeceKitapları, İstanbul 1999)
11 öyküsü:
Dört Güzel Şey;
Atlas;
Eşik;
Rüya;
İzlek;
Sergerdan;
Saat Henüz Üç;
Birkaç Kırık Görüntü;
Şar;
Irmak;
Saatli Maarif Takvimi

Pencere (Hece, Ankara 2003)
9 öyküsü:
Pencere: Giriş;
Yöneliş;
Denizin Sonsuz Maviliği;
Biz Birbirimizi İçimizde Taşırız;
Suskunluktaki Hayret Verici Aydınlık;
Ve Diğerleri: Öykünmek;
Otacı;
Dilemma;
İstitrad

Hayalperdesi (Selis, İstanbul 2008, 12)
Öyküleri:
Ateşböceği; A/B;
Uzak Kara Derin Bir Ayrılık;
Mevlid;
İhtilaç;
Anlatabilmeliydim;
Bağdat Kudüs Kabil;
Küp;
Çığlık;
Koza;
Masmavi Bir Gök;
Güneşe Yürümek

Cemal Şakar'ı kelimelere ısğdırmaya çalışmak imkansız ancak bunu deneyenlerin söyledikleri:

Cemal Şakar ve Öykü Kitabı ''Pencere'' hakkında Ömer Lekesiz'in söyledikleri;

Cemal Şakar, “Pencere” öyküsündeki hepi topu üç kişilik öykü kadrosuna, sinematografinin öyküye ağan imkanlarını da yerli yerinde kullanarak, hüzün, vefa duygusu, aramak, bulunmak, yalnızlık, yitirmişlik, yorulmuşluk vb. kavramlar eşliğinde, benimsenilir, etkilenilir, paylaşılır bir “canlı hayatı” temsil ettirmiştir. Kurgu sağlamlığına azami özeni göstermiş, sinema kuramında önemli karşılıklar yüklenen “Pencere” kavramını öyküsüne ad olarak vermesi, bölümlerdeki parantez içi özet belirlemeleri oluşturan sözcükler de dahil kullandığı hemen her sözcüğü dikkatle seçmiştir. Öykü zamanıyla, öyküleme zamanı hemen hemen aynıdır; “70’li yıllara ait otomobil” belirlemesine göre her iki zaman da içinde yaladığımız günlere denk düşmektedir. Öykülerini oldum olası tertemiz bir Türkçe ile yazan, Cemal Şakar, “Pencere” öyküsünde de aynı tutumunu sürdürmüştür. “Pencere” öyküsü, yazarının, içeriğin suskuyla belirlendiği cümleler dizisinde, “Söylenmemiş sözler uçuşur güneşin aydınlığında.” cümlesiyle apaçık olanı açıklamaya, “Nasıl verilecekse!” sorusuyla da zeka gösterisine kalkışması dışında neredeyse kusursuz bir öyküdür. Ömer Lekesiz

Necip Tosun'un sözleri ile Cemal Şakar;

“Şakar öykülerinde, çocukluktan başlayarak bir insanın hakikate ulaşma serüvenini anlatır. Hep sorularla, yanılgılarla, ödeşmelerle geçen bir hayatın derin, çarpıcı yansımalarını... Bu öykülerde kahramanımız değişmek ister ama bulunduğu yerde değişemeyeceğini bildiği için uzun yolculuklara çıkar. (…) öyküleri tasavvuftaki seyri suluk’a benzetmek mümkündür. Cemal Şakar’ın öykü serüveninde hemen hemen aynı temayı (yol ve yolculuk) ve aynı kahramanı işlemesi bir handikap gibi gözükse, çoğaltmacılık riskini bünyesinde barındırsa da Şakar’ın usta işi yaklaşımlarıyla bu risk bir verime dönüşmüştür. O bu temaları derinleştirerek, dairelendirerek şaşırtıcı bir bütünlüğe ulaştırtmayı başarmıştır.”

KAYNAKLAR:

AHMED NEDİM'in Cemal Şakar ile 04.04.08 tarihinde yaptığı röportaj

Alıntıyı höşgöreceklerine inandığım Musa İğrek'in Zaman gazetisinde Cemal Şakar ile yapmış olduğu Ropörtaj

Resim Kaynağı

Burda...

2 yorum »

  • Adsız
    Dediki:
     

    Yazı çok uzun geldi,kestirmeden sorayım(:

    Hangi kitabı öncelikle okunası

  • Sade Dediki:  

    Son kitabı 'Hayalperdesi' yazarın son ruh halive gelişimi ile daha bir okunası. Ayrıca ikincil olarak 'Pencere' kitabını tavsiye ederim.

  • Yorumunu Bırak!