İslamcı - İslamizm - İslamcılık

18 Temmuz 2008 Gönderen:Sade Yorumlayın

Economist dergisinden çeviri yapılarak alıntılanan ve NTVMSNBC'de yayınlanan bir yazı dikkatimi çekti.

Bazı kaynaklarda ''Islamist'' kelimesi ingilizceden İslamcı olarak Türkçe'mize çevrilmiştir.

Bununla beraber Türk Dil Kurumu'na göre ''İslamcı'' kelimesi vardır ve manasıda şöyledir;

Müslümanlığın esaslarını sadece dinî hayatta değil, hukuksal, ekonomik ve siyasal
düzenlemelerde de geçerli kılmak isteyen.
Ancak ingilizce' de ''Islamism'' şeklinde geçen kelimenin manası da aşağıdaki gibidir ve ne benzerdir ki bizim Türk Dil Kurumunun İslamcı tanımlamasıdır.

''Islamism is a term that denotes a set of ideologies holding that Islam is
not only a religion but also a political system; that Muslims must return to
their roots of their religion, and unite politically.''
İslamizm bir rejim tanımıdır. İslamcı da olsa olsa buna mensup olan kişidir. Türk Dil Kurumunda ise İslamizm diye bir tanımlama olmadan direk o rejime mensup kişiye, İslamizm tanımlaması yapılmıştır. Sanırım unutulmuş.

Buna bağlı olarak Türk Dil Kurumu'nda ilk arattığım kelime ''İslamcılık'' oldu ve manasıda şöyle;

İslamcı olma durumu.
Wikipedia'da paylaşılan bir diğer ''İslamcılık'' tanımlaması da şöyle;

Batılı güçlerin İslam dünyasına özellikle askeri ve ekonomik alanlardaki meydan okuyuşunun hız kazandığı 18.ve 19.yüzyıl döneminde müslüman aydınların aradığı kurtuluş reçetelerinden biri olarak ortaya çıkmıştır. Cemaleddin Efgani, Reşid Rıza, Muhammed Abduh gibi yazarların eserlerinde geleneksel İslam düşüncesi ve anlayışının eleştirisiyle ilk nüvelerini göstermeye başlamıştır. Sözkonusu yazarların eserlerinde görülmeye başlanan dindeki doğaüstü bazı ifadelerin "hurafe" ile nitelendirildiği, geleneksel dini otoritelerin önemsizleştirildiği ve dinin yeniden yorumlanmasına ihtiyaç duyulduğu anlayışı tüm müslüman ülkelerde yankı bulmaya başlamış dönemin Osmanlısında da dindarlıklarıyla bilinen birkısım alim de bu görüşlerden etkilenmişlerdir. Bunun neticesinde Mehmet Akif Ersoy , Mustafa Sabri Efendi ve daha nice şair, bilgin ve yazar müslümanlar ile İslamiyet arasındaki ayırımı güçlü bir şekilde vurgulayıp dönemin İslam anlayışının İslam toplumlarını geri bıraktığı şeklinde bir yaklaşımı savunmaya devam etmişlerdir.

Müslüman, İslam dinine mensup kişi veya İslamiyet'e tabi olan kişi şeklinde tanımlanabileceği gibi farklı tanımlamalarla da konu genişletilebilir ancak benim paylaşmak istediğim şu;

''Müslüman'' ve ''İslamcı'' olan kişi arasında ki tanımlama farkı;

Müslüman, İslam dinine mensup kişi.

İslamcı, Müslümanlığın esaslarını sadece dinî hayatta değil, hukuksal, ekonomik ve siyasal düzenlemelerde de geçerli kılmak rejim mensubudur.

Burda dikkat edilmesi gereken İslam Dininin zaten kendi içinde bir hukuku, ekonomik bir yapısı olduğudur. Ancak şuan dünyada yer alan hukuksal düzenlemeler ve ekonomik yapı ile birebir örtüşmemektedir. İslam dinini, var olan ekonomik, hukuksal, siyasal düzenlemelere uyarlamaya çalışmak, İslamın kendi içinde var olan kuralları ile birebir örtüşmez. Bu konu bir kitap olacak kadar detaylı bir konudur.

Economist dergisinde yer alan makalenin NTVMSNBC sayfasında birebir çevirisi olmadığını ilk önce belirttikten sonra Türkçe'ye eksik çevrilmiş olan makaleden bazı alıntılar;

Economist dergisinde yer alan makalede, kapatma davasının açılmasından bu yana Türkiye’de bir kargaşa yaşandığı ve gözlemcilerin AKP’nin kapatılacağına inandığı kaydediliyor. Ancak Economist, savcı Abdurrahman Yalçınkaya’nın iddianamesinde somut kanıtların olmadığını öne sürüyor. İddianamenin çoğunun, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve kurmaylarının yaptıklarına değil, söylediklerine dayandığı belirtiliyor.

Türkiye'miz de maalesef belirli aralıklarla çıkan ve halkımıza zor zamanlar yaşatan bir o kadar da alışkanlık yapmış olan kargaşalardan biri mi acaba?

HER MÜDAHELEDEN SONRA İSLAMCILAR DAHA GÜÇLÜ DÖNDÜ
AKP’nin İslami değerleri savunduğunu belirten dergi, buna karşın hiç Kuran’dan esinlenen yasalar geçirmeye çalışmadıklarını vurguluyor ve şöyle devam ediyor, “Ama bunların hiçbiri AKP’ye karşı ‘yargı darbesi’ndeki itici güç olduğuna inanılan, Türkiye’nin müdahaleci generallerini etkilememiş gibi gözüküyor. Generaller ve müttefikleri Atatürk’ün laik cumhuriyetinin geleceğinin tehlikede olduğuna inanıyor. Benzer tartışmalar 1996’da İslamcı Refah Partisi iktidara geldiğinde de duyulmuştu. Bir yıl sonra, şu anda AKP’ye yöneltilen suçlamalar nedeniyle kansız, ‘kadife bir darbeyle’ iktidardan uzaklaştırıldılar. Ama her müdahaleden sonra İslamcılar daha güçlü geri döndü”.


Avrupa Birliği, Dış basın, Demokratik (!) Ülkeler,... 'in Adalet ve Kalkınma Partisine verdiği desteğin altında acaba ''Her müdahaleden sonra İslamcılar daha güçlü geri döndü'' korkusu mu yatıyor?

Orjinal yazıda da ismi açıklanmayan bir AKP milletvekili ‘Erdoğan hiçbir öğüt ve eleştiriyi kabul etmiyor. Bir tirana dönüştü” diye fısıldıyor. Dönüşmüş olabilir. Ama bu partisinin kapatılmayı, kendisinin de siyasetten yasaklanmayı hak ettiği anlamına da gelmiyor”

Bu tespit ancak demokratik ve tarafsız bir bakış açısı ile yakalanabilir.

HAYRUNNİSA GÜL: BEN SAÇINIZ SARI DİYE SİZİ YARGILAMIYORUM

Times gazetesi ise, Times2 ekinde Türkiye’deki türban tartışmalarını kapak konusu yaptı. Türkiye’deki laikleri temsil edenlerden, türban takanlara pek çok kesimin görüşlerinin yansıtıldığı yazıda, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Gül’le yapılmış bir röpörtaj da var. Gül, röpörtajı yapan Janice Turner’a “Ben sizi sarı saçlarınız var diye yargılamıyorum. Ben başımı örtüyorum, beynimi değil” diyor. Gül, “Türbanın, kadınları takmaya zorlayabileceğiniz bir şey olduğuna inanmıyorum. İran’da öyle yaptılar. Ama Türkiye farklı bir toplum. Bazı ailelerde türban takanlar da, takmayanlar da var. Biz bu farklı tercihlere alışkınız” şeklinde konuşuyor.





Zaten Türkiye'de yaşayan insanlar arasında da bu durum söz konusu değil mi? Hemen her ailede, sülalede yada arkadaşlık çevremizde bu ve benzeri durumlarla karşılaşmıyormuyuz. Gerçek demokrasinin de gereği bu değil mi? Hür iradesi ile karar verebilen bir insanın istediği yerini örtüp istediği yerini açmasından kime ne? Zaten dinlerin özünde de insan ve yaratıcı arasında başka bir üçüncül tekil şahıs olmamasının bir gereği değil mi bu? Din anlatıcılarının, din öğreticilerinin, din eğitmenlerinin,... olması o dinin gereği olabilir ama hiçbir kimse din zorlayıcısı olamaz! Dinde zorlama yoktur. Zorla bir din anlatılamaz, öğretilemez ki bunlar bir şekilde yapılsa bir o din özümsenmeden yaşanamaz.



SON YILLARDA HIRSLI VE DİNDAR BİR SINIF ORTAYA ÇIKTI
Makaleyi kaleme alan Turner ise, İslam’ın, türban takan kadınların şahsında, zorla değil, ama artan sayılarıyla siyasi iklimi değiştirdiği tespitinde bulunuyor. 30 yıl önce İstanbul’da sadece hizmetçi kadınların ve kenti ziyaret eden köylülerin türban taktığını ifade eden yazar şöyle devam ediyor; “Ama son yıllarda hırslı ve dindar bir orta sınıf yükselişe geçti ve şehirlere yayıldı. Siyasi alandaki sesleri olarak da AKP iktidara geldi ve kendilerine olan güvenleri arttı. Şimdi laikler Starbucks’larda, şık restoranlarda ve en iyi üniversitelerde yanlarında türbanlı kadınların oturduğunu görüyorlar. Artık sadece kentin kendilerine ait bölümlerinde kalmıyorlar.”

Bu paragraftan da şunu çıkarabiliriz; dini öcü gibi gören ve göstermeye çalışan

Times'da yer alan haber-yorum;

Times, başyazılarından birini de Türkiye’ye ayırmış. “Türkiye için mücadele” başlıklı yazıda, “Demokrasiye tehdit olan kızgın generaller, türban değil” deniyor. Yazıda “Batılı hükümetler konuyu olduğu gibi, bir yargısal darbe girişimi olarak görmeli. Hukuki dayanakları yetersiz. Başarılı olursa, Türkiye’nin zaten sorunlu olan Avrupa Birliği’ne giriş sürecini raydan çıkarabilir. Birçok AKP taraftarının da sandıklardan umudunu kesmesine yol açabilir.” sözlerine yer veriliyor. “Aralarında üst düzey generallerin de bulunduğu kişilerin bu ay toplu halde tutuklanmaları bazıları tarafından keyfi ve otoriter bulundu. Ancak bunun tehlikedeki bir demokrasinin kendisini savunması olarak algılanması daha iyi olur.” denen yazıda Başbakan Erdoğan’a yönelik de bazı tavsiyeler dile getiriliyor. Times, Erdoğan’ın eğitimli şehirli kesimleri ve entellektüelleri de yanına alması gerektiği görüşünde ve Başbakan’ın kamudaki atamaları şeffaf ve liyakat prensibine dayanarak yapıp, eğitimli ve şehirli kesimleri de yanında tutması gerektiğini belirtiyor.

Amerikan Washington Post'da yer alan haber-yorum;

ALKOL TÜKETİMİ ÖLÇÜ OLSA, EN BÜYÜK DEMOKRASİ RUSYA OLURDU
Amerikan Washington Post gazetesinde yer alan bir haber-yorumda ise, “ABD, Müslüman ülkelerde demokrasiyi ilerletmekte ciddiyse Türkiye’nin demokratik olarak seçilmiş hükümetine destek vermesi gerek” ifadesine yer verildi ve ABD hükümetinin Türk demokrasisine yönelik bu saldırıda sessiz kaldığı savunuldu.

Aliza Marcus ile Andrew Apostolou imzası taşıyan yorumda, ABD’nin bir zamanlar Türkiye’yi Müslüman dünyası için ‘demokratik bir model’ olarak gösterdiği, ancak Amerikan yetkililerinin şimdi kamuoyu önünde ‘bu adli oyunu’ kınamakta duraksadığı” kaydedildi. Devamını okumak için yazının orjinal adresi : NTVMSNBC

Düzenleme: Hürriyet.com.tr sayfasında yeni gördüğüm haber de Economist dergisinden alıntı bir haberdir. Ve buda tam çeviri olmamakla beraber daha geniş kapsamlı bir çeviri. Belki okumak istersiniz.

Kaynaklar:

The Middle East Interest

Left Turn

the Religion of Ease
Islam is ease. Islam is peace. Islam is not danger or disease.


Economist.com

NTVMSNBC

Türk Dil Kurumu

Wikipedia - Özgür Ansiklopedi

Google

Çeşitli Siteler

0 yorum »

Yorumunu Bırak!