Sol din karşıtlığı mı? - Solculuk Tanımı

27 Haziran 2008 Gönderen:Adsız 0 yorum


Türkiye'de popüler tartışmalar vardır. Bu popüler tartışmalar çoğu kez farklı olaylarla hatırlatılır bizlere ve yavaş yavaş beynimize kazınır ister istemez. Özellikle, vazgeçilemeyen ve bir o kadar da hiçbir zaman popülerliklerini yitirmeyen bazı konular vardır. Değerli halkımızın vakti çokmuş ve başkada tartışacak konusu yokmuş gibi birçok kere ısıtılıp tekrar ve tekrar gündeme getirilir. Çoğu zaman sonuçsuz kalan tartışmalar izleriz televizyonlar da, birbirlerine bağırır çağırır profesörler, öğretim görevlileri, din alimleri... Yada gazetelerde köşe yazıları yazan sayın yazarlar, birbirlerine girerler benim, senin ve hepimizin özgürlük savunucuları olarak ve hatta özgürlüklerimizin sınırlarını belirleyerek biz kara cahil (!) halka haddimizi bildirmeye ve sınırımızı öğretmeye çalışarak.

Bu ve benzeri tartışmalarda objektif konuşanlar yada yazanlar nadirdir. Ben aşağıdaki yazıyı olaylara tarafsız gözle bakabildiğini düşündüğüm için Radikal gazetesinden alıntılayarak yazıma ekledim.

Solculuk :

Yazıyı okumadan önce Solculuk hakkında şunu da paylaşmak isterim. Siyasette sol, solculuk ve solkanat kavramı, değişkenlik göstermekle birlikte, sosyal demokrasi, sosyalizm, komünizm, anarşizm ve yeşil politikalar ile özdeşleşmiştir. Solculuk tarih boyunca sağcılığın zıttı olarak görülmüştür. Oysaki, ne sol nede sağ birbirlerinin tam karşıtı değildir. Ve hatta birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar.

Sol, Türkiye, Hindistan ve Ortadoğu'da görüleceği üzere genellikle sekülerdir. Fakat bazı Özgür Teoloji ile sosyal adalete odaklanmış Katolik ülkelerde ve kimi Protestan toplumlarda Hristiyan Sosyalizm düşüncesi hakimdir. ABD'de, dini ve sol-kanat kimi zaman beraber çalışır. Örneğin; ABD İnsan Hakları Hareketi solcu olmakla beraber dini sebeplerle kürtaja karşı çıkar.
Orta-sol, solun ortası veya liberal sol tanımı ana akım sol düşünceyi temsil eder ve liberal demokrasi, temsili demokrasi, kişilik hakları ve bir dereceye kadar serbest piyasa ekonomisini desteklemekle birlikte evrensel sosyo-ekonominin öncelikle gözetilmesine de özellikle önem verir. Hafif sol, reformcu, demokratik ve parlementer sosyalizmi destekler. Ağır sol ise toplumda radikal değişiklikler yaratacak devrimci politikaları destekler.

Sol Kelimesinin Kökeni :

Sol siyaset kavramının kökeni Fransız İhtilali dönemine dayanır. İhtilal sonrası kurulan parlemantoda özgürlüklerin destekçisi burjuvalar genellikle başkan koltuğunun solunda oturmaktaydılar. Değişimlere karşı çıkmakta olan soylular ise sağda otururlardı. Bugün Fransız parlemantosunda bu gelenek hala devam etmektedir.

Politikadaki sol kavramının dindeki sol kavramı ile alakası yoktur. Dinlerdeki sol kavramı Hindu Tantra inanışına dayanır. Batı okültizminde ilk kez Helena Blavatsky (1831 - 1891) tarafından "ahlaksız" dinleri tanımlamak amacıyla kullanılmıştır. Dinlerde kötü, pis, ahlaksız kabul edilen şeyler sol taraf ile özdeşleştirilmiştir. Latince kökenli sinister (kötü) kelimesinin diğer anlamları, "sol" ve "şanssız" dır. Yine İbranice'de "smowl" (sol) kelimesi aynı zamanda "karanlık" anlamına gelir. İslam'da pis, kötü kabul edilen şeyler (taharetlenmek vb.) sol el, sol ayak ile yapılır.

Sol kavramının dinlerdeki bu anlamı politikaya da ister istemez etki etmiş, bilinçli veya bilinçsiz olarak sol kavramı zaman zaman "din dışı olma" ile özdeşleştirilmiştir.

Bunları da ön bilgi olarak verdikten sonra alıntı yaptığım yazıyı da okuyabiliriz.

Sol din karşıtlığı mı?

Sol din karşıtlığından ziyade dinlere özgürlüktür. Sol türban karşıtı değil, türban dahil her türlü elbiseye özgürlüktür

Birkaç haftadır Radikal İki’de solla ilgili tartışmalar yayımlanıyor. Bu tartışmalar Sungur Savran’ın “sol liberal” olarak tanımladığı Baskın Oran, Ahmet İnsel ve Fuat Keyman’ı Marksizm’i tartışmaya çağırmasıyla başladı ve devam edeceğe benziyor. Geçen hafta yayımlanan ODTÜ, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi’nden bir grup tarafından kaleme alınan “‘Türban serbestisi’nin örttüğü” isimli yazı yeni bir tartışma yaratacağa benziyor. Zira yazı solun bugüne kadar gelen sol=dinsizlik yanlış saptamasına yeni bir örnek olarak kabul edilebilir. Burada kalkıp idealizm-materyalizm tartışmasına girmeyeceğim. Zira solun materyalist felsefesini kimse tartışmıyor. Ama sol, komünizm deyince sadece deizm, ateizmin kastediliyor olması kabul edilemez. Bu yanlışlıkta asıl pay, komünizmin yükseldiği dönemde komünistleri “kafirler, dinsizler” olarak halka sunanlarda olmakla beraber, solculuklarını sadece din karşıtlığı üzerinden tanımlayanlardadır da.

Türkiye’de solun yükseldiği 60’lı, 70’li yıllarda solun yükselişini durdurmak için egemen kesimler silahlı mücadeleyi yeterli görmeyerek bütün psikolojik yıpratma planlarını da devreye soktu. Solun din karşıtlığı olarak lanse edilmesi bu dönemlere rastlar. Bu tarz propaganda “komünistler dinsizdir, her şeyimizi alacaklar, eşleri dahil her şeyleri ortaktır” gibi sözlerin basında kullanılması, duvarlara yazılması ve en önemlisi helikopterlerden broşürler halinde özellikle kırsal kesimlere bırakılmasıydı. Belirtmekte yarar var, daha sonra Kürt bölgelerinde bu kez helikopterlerden “PKK’lılar komünisttir, dinsizdir” yazılı broşürler atıldı. Konumuza geri dönersek bu komünizm= dinsizlik propagandası kısa sürede etkisini gösterdi, kırsal kesimin birçok bölgesinde halk komünizme karşı mücadele vermeyi dinsizliğe karşı mücadele vermek olarak algıladı ve kendisi de bu mücadeleye katılmakta gecikmedi. Sonrası hepimizin malumu. Ama asıl ilginç olan bu öyle bir karşıtlığa dönüştü, ki yeni nesil bir kısım “solcu” dahi solculuğu din karşıtlığı olarak algılamaya başladı. Asıl tehlikeli ve yanlış olan da burda ortaya çıktı.

Sloganlara hapsolan sol
Bırakın Anadolu insanı kafasındaki “komünizm= dinsizlik” fikrini yıkmayı, kendilerini sol olarak tanımlayanların önemli bir bölümü artık mücadelelerini tamamıyla “din karşıtlığı” üzerinden yapıyor. En son, dindar kökenli AKP’nin de tek başına iktidara gelmesi, “mahalle baskısı” ve “üniversitelerde türban serbestisi” tartışmalarıyla bu tarz sol hem daha yayıldı hem de daha radikalleşti. Şöyle ki “laikliği koruma” adına CHP, İP, “Türkiye’de komünizmi ben temsil ediyorum” diyen TKP ve birçok kurum-kuruluş-kişi artık sol adına mücadele vermeyi dine karşı mücadele vermek olarak ele alır hale geldi. Peki ama sol din karşıtlığı mıdır? Solu sadece din karşıtlığına indirgemek ve diğer bütün olması gereken özelliklerinden soyutlamak doğru mudur? Baskın Oran’ın deyimiyle “70’lere kazık kakan” Marksizm sorunu yetmezken bir de bu “din karşıtlığına kazık çakan” sol yeni bir sorun yarat mıyor mu? Bu tarz solcular söylem, hal ve hareketleriyle artık trajikomik bir profil çizdiklerinin farkında değiller mi? Ülke gündemini meşgul eden önemli sorunları ele almada, yorumlamada Marx-Engels-Lenin’den ezberlerindeki tek cümleyle açıklama getirme durumları gerçek solcuları utandırıyor artık. Kürt sorununun çözümünü “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı” cümlesiyle, Tuzla’daki işçi ölümlerinin çözümünü “proleterya diktatörlüğü” cümlesiyle, din-laiklik-AKP-türban tartışmasını “din halkın afyonudur” cümlesiyle belirtmeye çalışmak, gerçekte bir şey söylememektir günümüzde ve bu söylem insanlara artık rahatsızlık veriyor. Sloganlara hapsolan bu tarz sol, bırakın solcu olmayan insanları etkilemeyi, solcuları bile kaçırtır duruma geldi.

Konumuza geri dönersek yazının başında belirttiğim “Türban serbestisinin örttüğü” isimli yazıda türban tartışmasını “türban bireysel özgürlük değildir eğer öyle ise bir kadının türban takma seçimi ile Tuzla tersanesindeki bir işçinin çalışma seçimi(!) aynı özgürlük kategorisinin içinde yer alır” diye tanımlamak ve türbanı, türban serbestisini savunanları emek mücadelesinin karşısında göstermek, solu yalnızca “din karşıtlığı” olarak ele almak ve tabii özgürlüklerden soyutlamaktır. Solun ne olduğu başka bir yazı konusu olsa da kısaca değinerek yazıyı bitirmekte fayda var. Eşitlik-özgürlük kavramlarını barındırmayan bir sol, sol değildir. Sol her şeyden önce hümanisttir ve insanın özgürlüğü için çaba verir. Dolayısıyla sol din karşıtlığından ziyade dinlere özgürlüktür. Sol türban karşıtı değil türban dahil her türlü elbiseye özgürlüktür. Sol herkesin eğitim hakkı olduğuna inanır ve bunun için mücadele verir. Bütün dinlere, dillere, kültürlere özgürlük tanır. “Şimdiden özgürlük tanırsam gelecekte bizi ezerler” anlayışı mazur görülemez ve “gelecekte şöyle olacak” diye şimdiden insanların özgürlüklerini engellemek, bastırmaya çalışmak sol değil, olsa olsa sol faşizmdir.

Not:Yazının orjinali Radikal gazetesinin RADİKAL 2 ekinde 27 Haziran 2008, Cuma tarihinde yer almıştır.

Kaynaklar:
Wikipedia - Özgür Ansiklopedi
Radikal Gazetesi
Google
Çeşitli Siteler

Burda...
Devamını oku

,

6'nci His - Din, Felsefe ve Din Felsefesi

23 Haziran 2008 Gönderen:Adsız 0 yorum



Uzun ve gereksiz gibi görünen bir yazı olabilir. Ancak, bazı bilgileri tam olarak bilmeden, yeni ufuklara yelken açmanın zorluğunu düşünerek din, felsefe ve din felsefesi üzerine birkaç tanımı paylaşmanın yararımıza olacağını düşündüm. Farklı tanımlamalar da olabilir. Sonuçta, herkesin farklı bir bakış açısı ve yorum farklılığını düşünürsek bu tanımlamaların bile ne kadar az olduğunu ve kısa bilgiler demeti olduğunu anlayabiliriz.

Din :

Din, genellikle doğaüstü, kutsal ve ahlaki öğeler taşıyan, çeşitli ayin, uygulama, değer ve kurumlara sahip inançlar bütününe verilen isim veya tanımdır. Zaman zaman inanç sözcüğünün yerine kullanıldığı gibi, bazen de inanç sözcüğü din sözcüğünün yerinde kullanılır. Din tarihine bakıldığında, birçok farklı kültür, topluluk ve bireyde din kavramının farklı biçimlere sahip olduğu görülür. Arapça kökenli bir sözcük olan din sözcüğü, köken itibariyle "yol, hüküm, mükafat" gibi anlamlara sahiptir. Bundan farklı olarak çeşitli tanımlamalara da vardır.

Örneğin;

"Din üyelerine bir bağlılık amacı, bireylerin eylemlerinin kişisel ve sosyal sonuçlarını yargılayabilecekleri bir davranış kuralları bütünü ve bireylerin gruplarını ve evreni bağlayabilecekleri (açıklayabilecekleri) bir düşünce çerçevesi veren bir düşünce, his ve eylem sistemidir."

Sözcük olarak dinin tanımı ise, Türk Dil Kurumu'na göre:

"Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet" ve "Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen".

Sözcük anlamı ve ansiklopedik kavramsal izahı aşarak bir kurum olarak dini tanımlamakta bazı güçlükler vardır. Bilim adamlarının dinin temel özelliği olarak kabul ettikleri unsurlara göre din tanımları da farklılık göstermektedir. Din tanımı birçok farklı bilim dalı ve felsefede farklı biçimlerde ele alınmıştır.

Bergson’a göre din, zekanın dağınıklığı ve çaresizliği karşısında doğanın koruyucu tepkisi ve daha da ileride hayatın bütününe bağlanma, hayat hamlesinin en derinidir.

Edward Sapir’e göre din, günlük yaşantının anlaşılmaz ve tehlikeli ortamı içinde gönül huzuruna iç huzuruna götürecek bir yolun bulunmasıdır ve çok karmaşık bir yapıya sahiptir, doğa ve toplumla ilgili olguları açıklamada insanlara yardımcı olur.

Psikologlara göre din bir üst benlik olayıdır. Bireyi topluluğa bağlayan kişisel yapısının projeksiyon aracılığıyla belirlediği ikincil kurumlardır. Sosyologlar ise dini toplumla açıklarlar.

Parsons’a göre ise din, kainatta insanın yeri, insanın diğerleriyle ilişkisi, çevresi ve diğer insanlarla ilişkilere bağlı olarak arzu edilir olan ve olmayan şeyler hakkında geliştirilen ve gerçekleştirilen bir anlayıştır.

Tasavvuf ve din psikologlarına göre din, insan-ı kamil insan olmaya sevkeden bir disiplindir.

Satanist kilisesinin kurucusu Anton Szandor Lavey'e göre İnsan yaşamını etkileyen her türlü elektriksel alandır.

Farklı din tanımlamaların ortak noktaları birleştirildiğinde, din insanlara bir hayat tarzı sunan, onları belli bir dünya görüşü içinde toplayan kurum, bir değer biçme ve yaşama tarzı; yaratıcıya isteyerek bağlanma, birtakım şeyleri duyma, onlara inanma ve onlara uygun iradi faaliyette bulunma olgusu; üstün varlıkla ona inanan insan arasındaki ilişkiden doğan deneyimin inanan kişinin hayatındaki etkileri olarak tanımlanabilir.

Genel olarak din, doğaüstü bir nitelik taşır, mukaddestir, değişmezdir (dogmatik) ve gönülden bağlanmayı yani teslimiyeti gerektirir. Pek tabii ki din tanımı, özellikle dini bir bakış açısından, her farklı dini grup ve dinde çeşitlilik gösterir. Dinin taşıdığı nitelik ve öğeler de farklı dinlerde büyük bir değişiklik ve çeşitlilik göstermektedir.

Din kavram, anlayış ve türlerinin gelişimi tam olarak bilinemediği gibi tam olarak belirlenememektedir de. Bunun en büyük nedeni, açıkça ayrıştırılabilecek devrelere sahip olmamasıdır. Yine de, özellikle 1800'ler sonrası yapılan arkeolojik kazılar ve dünyanın geri kalanından izole edilmiş kültürlerin antropolojik ve tarihi yapılarına dair elde edilen bilgi ve gözlemler sayesinde, bir kronoloji elde edilememiş olsa da bir tipoloji geliştirilebilmiştir.

Bugün eldeki bulgular ve var olan kültürel çeşitlilik sayesinde, gerek eski gerek yeni farklı din tipleri, formları ve anlayışları tanımlanmıştır. Bu tanımlamalar akademisyenler arasında çeşitlilik gösterse de belli bir oranda benzeşmektedir.

Felsefe

Düşünbilim veya felsefe, sözcük kökeni olarak Yunanca seviyorum, peşinden koşuyorum, arıyorum anlamına gelen "phileo" ve bilgi, bilgelik anlamına gelen "sophia" sözcüklerinden türeyen terimin işaret ettiği entelektüel faaliyet ve disiplin. Buna göre, felsefe Yunanlılar için, ‘bilgelik sevgisi’ ya da ‘hikmet arayışı’ anlamına gelmiştir. Başlangıçtaki bu özgün anlama göre, her türden bilimsel araştırmacıya filozof adı verilmiştir.

Felsefe varlık ve düşünmeyi oluşturan ilkeler, gerçeklik ve nedenselliğin araştırılmasıdır. belirli bir konuda yoğun ve sistematik düşünmektir.Çoğunlukla büyük filozofların çalışmalarının toplamına denilir. Filozoflar tarafından ortaya atılmış çeşitli soruların cevaplarının aranması anlamına gelir. Bir diğer tanımı bir tür kritik, yaratıcı düşünmedir.Bu anlamların herhangi biri ayrı olarak düşünülemez.


Din felsefesi :

Felsefenin, dinin özünü, ilkelerini, din tanımlarını, çeşitli Tanrı kavramlarını, Tanrı, insan ve evren ilişkisini, Tanrı tanımlarını, Tanrı'nın var oluşuyla ilgili kanıtlamaları, inanç, akıl, vahiy ve dogmanın anlamlarıyla karşılıklı ilişkilerini, dinin tecrübenin doğasını, değerini ve geçerliliğini, ruhun ölümsüzlüğünü, din-devlet ilişkileriyle, din-felsefe ve din-bilim ilişkilerini konu alan dalıdır. (Kaynak: Ahmet Cevizci, Paradigma Felsefe Sözlüğü, 'Din Felsefesi Maddesi')


"Din felsefesi, dinin kendiliğinden varoluşsal hareketi için bir tür rasyonel bir meşrulaştırma sağlar. Kutsal, Tanrı, kurtuluş, ibadet, kurban, dua, ayin ve sembol gibi dinler tarihinin temel konularını analiz eden din felsefesi, dinin, dini tecrübenin ve onun ifadesinin doğasını belirler." (bkz. Dinin Tarihsel Fenomenolojisi)

Din, Felsefe ve Metafizik :

Dini ve bilimsel doktrinler arasında, metafiziksel kozmolojinin felsefi perspektifi yer almaktadır. Bu yaklaşım, antik çağda evren, insanlık ve Tanrı kavramının doğası üzerine mantıki yargılar çıkarmaya çalışmaktaydı. Din ve Bililm arasındaki anlaşmazlığı çözmek için geliştirilmiş önemli felsefi araçlardan biri de Occam'lı William tarafından dini savunmak için geliştirilmiş, "Occam'ın usturası"dır.[Occam'ın usturası: Birden fazla açıklama gözlem sonuçları ile uyumlu ise ve rakip varsayımlar arasında seçim yapmak için deneysel kanıtlar yoksa, en basit varsayımı en olası doğru varsayım olarak seçmektir.] Fakat bu argüman sıklıkla bilim felsefesinde bilimi savunmak için kullanılmaktadır.

Bu hususta not edilmesi gereken bir şey de felsefenin epistemoloji dalıdır. (Epistemoloji, bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen felsefe dalıdır. Bilgi felsefesi olarak da adlandırılmaktadır.) Bu dal, insan bilgisinin doğası ve sınırlarının yanısıra inançların, doğru veya yanlış olduğunu nasıl anlayacağımızı veya kabul edeceğimizi sorgular.


Kitap önerisi:

Din Felsefesi



Çevirisini Zeki Özcan'ın yaptığı kitabın, Yazarı Paul Tillich XX. yüyılın en büyük din düşünürlerinden biridir. O, teolojiyle kültür arasındaki karşılıklı ilişki üzerinde ısrarla durur. Bu ilişkiyi metafizik terimlerle, özellikle varoluşçu kavramlarla temellendirmeye çalışır.

Ona göre teolojinin görevi, Tanrı hakkında aktüel ve eleştirel bir tarzda konuşmak, Tanrı'nın orijinalitesini açıklamaktır. Bu orijinaliteyi açıklarken Tillich'in kullandığı temel bri kavram vardır: Şartsız. Tanrı, Şartsız'dır. Tanrı'yı kendi dışındaki var olanlardan ayıran, O'nun özüne uygun, bundan daha elverişli bir kavram olamaz.

Tillich, Tanrı'ya mantık ötesi dediği, akılcı, deneyci ve mistik yaklaşımların dışında, ancak bunları orijinal bir sentezde birleştiren, kendine özgü bir yöntemle yaklaşır. Tillich'e göre geleneksel teolojik dil, bugün kabul edilmesi oldukça güç, karikatürleştirilmiş tasavvurların kaynağıdır.

O nedenle yeni bir teolojik dil ortaya konmaldır. Bu yeni dilin yapması gereken ilk ve en önemli şey de, büyük ölçüde yanlış veya eksik bir tarzda anlaşılan dini sembollerin gerçek anlamlarını günümüzün gerektirdiği biçimde yeniden düzenlemektedir. Dilimize Din Felsefesi adıyla çevrilen ilk kitap olan bu özlü çalışmanın, konuya ilgi duyanların ufkunu genişleteceğini sanıyorum

Yazar: Paul Tillich
Yayınevi: Alfa Yayınları
Çevirmen: Zeki Özcan
Sayfa sayısı: 144



Kitap önerisi:

Wittgenstein'da Din Felsefesi


Ülkemizde Wittgenstein, son zamanlarda, hakkında en çok konuşulan filozoflardan biridir. Yalnız bu konuşmaların çoğu onun birinci dönemi, yani Tractatus'taki mantıkçı pozitivist görüşleri çerçevesinde yapılmaktadır. Felsefi Araştırmalar'daki dil oyunları ve hayat formları kavramlarına dayalı, katı doğrulama karşıtı bir düşünme biçimini benimsemeyen İkinci Wittgenstein ise, yeni yeni tanınmaya başlamaktadır. Ancak ülkemizde Wittgenstein'ın dinle ilgili görüşleri üzerine hemen hemen hiçbir çalışma yoktur. Bundan dolayı konuya ilgi duyanlar için, bu ilginç ve önemli filozofun dinle ilgili görüşleri oldukça meçhuldür. Bu duruma ilgisiz kalmak, bize göre doğru değildir. Çünkü Wittgenstein sadece çağdaş felsefeyi değil; teolojiyi de derinden etkilemiştir. Hatta son zamanlarda Wittgenstein'ı teolojik düşünmede bir dönemeç temsilci gibi görenler de vardır. Teolojik düşünme için söylenenler, din felsefesi için de geçerlidir.

İşte, oldukça ciddi bir araştırmanın ürünü olan bu küçük kitap, Wittgenstein'ın dine dair görüşlerinin iyi bir panoramasını vermektedir. Bu kitapta ele alınan konular, Wittgenstein'ın eserlerinin kronolojik bir düzen içinde ve oldukça sistematik biçimde okunmasıyla temellendirilmiştir. Pek çok eserde dağınık olarak ve kısa aforizmalarda, hatta parantez kabilinden söylenmiş cümlelerde dile getirilen fikirler, organik bir bütünlüğe kavuşturulmuş, iç tutarlılık açısından problemsiz bir yapıya büründürülmüştür. Bu çalışmanın, bu konuda bilgi edinmek veya araştırma yapmak isteyenlere mütevazi bir katkı olacağını düşünüyorum. Bundan başka, analitik bir din felsefesinin imkanı, sınırları ve sonuçları hakkında; bu sonuçların sağlayacağı avantajlar ve ortaya çıkaracağı sorunlar hakkında, ilgilenenlerde birtakım çağrışımlar yaptıracağını umuyorum.

Yazar : Jean Greisch
Yayınevi : Asa Kitabevi

Kaynaklar:
Wikipedia - Özgür Ansiklopedi
Google
Çeşitli Siteler


Burda...
Devamını oku

Türkiye Yari Final'de - Avrupa Şampiyonası 2008

21 Haziran 2008 Gönderen:Adsız 5 yorum

Türkiye Uefa Avrupa Şampiyonasında Yarı Finalist!!!
Viyana'da oynana maçta eşitliğin bozulmaması ile geçilen penaltı atışları sonucu Türkiye Yarı Finalist oldu. Beklenmedik, hayali kurulan ama gerçekliğinde şüphe edilen, inanılamayan bir sonuç....

Herşeyi Altüst eden Geri Dönüş: Türkiye'ye gol atmayın! Atarız!

Uzatmalarda Luka Modrić'in ortasına Ivan Klasnić'in kafası ile gelen golle, tüm herkes çarşamba günü İlk yarı Finalist olan Almanya'nın rakibi Hırvatistan olacak diye düşünmeye başlamışken, Türkiye'miz 3. kez geriden gelip skoru Semih Şentürk'ün inanılmaz golu ile lehine çevirmeyi başardı. Penaltılara geçildiğinde Hırvatistan hala şoktaydı ve konsantrasyon eksikliği yaşadılar. Böyle bir golü beklemiyorlardı. Kim bekliyordu ki?


Modric ve Srna'nın penaltı atışları gole çevirememesinin ardından, Rüştü Reçber Mladen Petrić'in penaltısını kurtardı. Arda Turan, Semih Şentürk ve Hamit Altıntop ise penaltıları gole çeviren oyuncularımızdı.

Yarı Finalde Oynayamayacaklar:

Maçta sarı kart gören; Emre Aşık, Tuncay Şanlı ve Arda Turan ile son maçta kırmızı kart gören Volkan Demirel cezalı oldukları için Yarı Final maçında oynayamayacaklar. Ne şanssızlık!

Futbol basit bir oyundur. Top bir oraya, bir buraya gider gelir ve sonunda Türkler kazanır

Bu maçtan sonra Ünlü İngiliz futbolcu Gary Lineker’ın "Alman Milli Takımı efsanesi"ni tanımlarken "Futbol basit bir oyundur. Top bir oraya, bir buraya gider gelir ve sonunda Almanlar kazanır" sözünü değiştiriyoruz ve kendimiz uyarlıyoruz; ''Futbol basit bir oyundur. Top bir oraya, bir buraya gider gelir ve sonunda Türkler kazanır".

Tebrikler Türkiye Milli Takımı, Oyuncuları ve tüm emeği geçenler...

Burda...
Devamını oku

Güzel Sitelerden bir demet

Burda daha çok içerikten hariç göze hoş gelen blogları seçmek istedim. Şık bir blog teması kullanan Simplebits bir çok blogdan farklı bir görüntye sahip. Üst menü, 2 sütun ve altta yer alan öneri menüleri gayet yerinde kullanılmış.

Blog sahibi bir italyan. Site içeriği ingilizce. Biraz ingilizce biliyorsanız ve kodlarla de ilgiliyseniz kaçırmamanız gereken bir blog. İçerik olarak blog hayatınızda sizlere yardımı olabilecek kodları açıklayıcı bir şekilde anlatmayı başaran woork isimli blogu sadece 2 sütun, üstte bir menü ile tasarlanmış sade ve şık bir blog.

Diğer seçtiğim bloglar şöyle;

http://www.designflavr.com/

http://www.kokogiak.com/

http://www.nuff-respec.com/technology/css-gallery-roundup

Son olarak, sitenize herhangibir konuda öneri oluşturmak ve yeni öneriler almak için kullanabileceğiniz güzel bir site... http://skribit.com/

Burda... Devamını oku

Haydi Müzeye! - Müze Kart

19 Haziran 2008 Gönderen:Adsız 0 yorum

Bu ve Bu gibi gazetelerin haberine göre ;

Kültür Bakanlığı, yerli turistler yani bizler için önemli bir adım atmış bulunuyor. Bu haberi paylaşmak boynumuzun borçudur diye düşünüyorum. Bakmışlar ki, biz millet olarak pek müze sever değiliz. Sevmiyoruz, yada çeşitli bahaneler üretiyoruz ve müzelere pek gitmiyoruz. En büyük bahanemiz de ''çok pahalı'' bahanesiydi. Ama bundan böyle o zor zamanlarda sarılınacak en büyük bahane ortadan kaldırıldı.

Hazırlanan Müze Kart, büyük ekonomik fayda sağlıyor. 20 YTL'ye alınacak kartla bir yıl boyunca bütün müze ve ören yerleri ücretsiz gezilebilecek.

Halkımız, müzeleri pahalı bulduğu ya da bilmediği için ziyaret etmiyor. Bunda halkımızda hiçbir zaman olmamış ve belkide çok zor oluşacak esas sorun ''müze kültürü'' hissi, düşüncesi, geleneği,... Yerli turizm açısından büyük bir yara haline gelen bu konu, Kültür Bakanlığı'nın hazırladığı 'Müze Kart'la büyük ölçüde azalacak.

DOSİMM ve Müze-Anıtlar Genel Müdürlüğü'nün ortaklaşa hazırladığı ve TÜRSAB'ın sponsorluğuyla hayata geçen projeyle, Müze Kart sahibi her Türk vatandaşı, bir yıl boyunca Kültür Bakanlığı bünyesindeki 180 müze ve 130 ören yerini ücretsiz gezebilecek.



'Müze Kart' projesinin dün İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki tanıtım toplantısında konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay,

"En çok yabancı ziyaretçi alan ve turizmden en fazla gelir elde eden ilk 10 ülke arasındayız. Bunu ilk 5'e taşımayı hedefliyoruz. Bir başka hedefimiz de, Türkiye'yi ziyaret etmenin bir itibar konusu olması. Ama öncelikli hedefimiz kültür ve tarih konusundaki zenginliklerimizi kendi insanımıza tanıtmak." diyerek bakanlığın izleyeceği yolu işaret etti. "Artık bir kartla Türkiye Cumhuriyeti'nin zenginliklerini sahiplenebileceksiniz." diyen Günay, yılda 2 milyon müzekart satmayı hedeflediklerini belirtti. "80'li yıllarda dövize ihtiyacımız vardı, dışarı yöneldik. Müzelerde ve tatil merkezlerinde kendi vatandaşımızı unuttuk." diyen TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy da projeye sponsor olmaktan duydukları memnuniyeti dile getirdi. Topkapı Sarayı'nı gezmek için 10 YTL, Harem bölümü için de 10 YTL ücret ödemek gerektiği göz önüne alındığında 'Müze Kart'ın avantajı daha net ortaya çıkıyor.


'Müze Kart', müze ve ören yerleri gişeleri ile http://www.muzekart.com/ adresinden temin edilebilecek. Site biraz dandik çalışsa da bir ziyaret edin yılda birkaç kere müzeye giderim/gidebilirim derseniz de temin edin. Bizim kadar kültür mirasına sahip olupta buna sahip çıkamayan kaç millet var acaba? İşte şimdi küçükte olsa elimize bir fırsat geçmişken değerlendirmemek olmaz. Sadece 40 saniyede hazırlanabilen kartı çıkarmak için nüfus cüzdanı, pasaport ya da ehliyet yeterli.

Burda... Devamını oku

Nasılsın?

Bazıları vermez.... Neden mi? hep beraber bir mantık yürütelim ve neden vermediklerine dair bir cevap arıyalım!

Bu tarz bi soruya verile/alına=bilecek cevapları alt alta yazmak mümkün. Ancak daha öncesinde;

Bu soruya cevap vermeyen insanın ruh hali ne/nerede/nezaman/nasıl/niçin olabilir?

* Kötü hissedip söyleyememek,
* Konuşursam göz yaşlarıma hakim olamam korkusu,
* Soran kişiye karşı kızgınlık ve daha fazlası,
* Diş telleri ile birleşmenin yeni yeni vücud bulması,
* Sorulan dilden bir haber olmak,
* Mongol, gerizekalı,... gibi kelimeleri kendine yakıştırmak, hatta küfredilmekten hoşlannanlardan olmak,
* Uyku hali, tilki yada tavşan uykusu olabilir.

Peki, devamlılık arz eden bir duruma dönüşmüş ise...

Herkese karşı ve hergün yaşanan bir durumsa;

* Kötü çok kötü a.cuk gibi hissetmekten olabilir.
* Konuşursam 2 kelimeyi bi araya getiremem korkusunun doruk noktasına ulaşmışlık olabilir.
* Soran kişiye ben senin .... le başlayan cümleleri saydırmakla meşgul beyin dile görev atıyamıyor olabilir.
* Evrimini tamamlayamamış olabilir.
* Diş Telleri ile birleşmeyi abartıp kafa tasının içinede tel döşetmiş olabilir.
* Bildiği tek dil olan Ana Dilinide unuttmak,
* Soruya soru ile cevap verme hastalığına yakalanmış olmak
**-*Nasılsın?
**-**Nasılım? (Nasılmışım?) , Niye sordun?

gibi mantıklar yürütebiliriz.

Bu durumu nasıl karşılarsınız?

* Backhand ile,
* Avuç içi ile,
* Karşılamam, karşılarsam namerdim.
* Duymadığını düşünerek tekrar sorarım (iyilik yap iyilik bul)
* Konuşmak istemiyor heralde diye düşünürüm.
* Ve bir daha da asla ''Nasılsın?'' demem ona
* Naptı lan, Naptı ayyaş, Nassın topoş, Naptı godoş, Naptı Lan pinti?, Suskun Böcek Naber ?, Neldu lan bişeymi girdi de acından konusamıyon? gibi şiddeti ve tahriki artan yakıştır/benzetmalar/meler yaparak onu sinir etmeye çalışırım!
* Bir iki başarısız deneme sonrası o insanı görmezden gelirim.


Hergün karşılaştığınız birini ''Günaydın'' , ''Merhaba'' , ''Nasılsın'' vb. selamlama sözcüklerine yada cümlelerine cevap vermemesi gerçekten sinir bozu olabiliyor.


Ruslar bu konuyu kökünde temizlemişlerdir. ''Nasılsın ? '' sorusu bizdeki (Merhaba, Nasılsın? vb. Artık kalıplaşmış bir bütündür bu soru ağız alışkanlığıda diyebiliriz ) yada İngilizlerde (Hi? How are you? etc.) olduğu gibi kullanılmaz. Gerçekten çok merak edildiğinde sorulan bir sorudur. Ve sorulduğunda cevabı (votka eşliğinde olursa iyi olur) yaklaşık 15 dk dan başlayarak uzun bir muhabbete dönüşebilir. Bu tarz cevapları vermekten hoşlanmayanların köklerinde Rus geni olduğundan şüpheleniyorum.

Burda...
Devamını oku

Türkiye Viyana'da - Hayal - Gerçek - HAN A.Ş.

16 Haziran 2008 Gönderen:Adsız 0 yorum


Tarihi bir Maç:

Müthiş bir son 20 yirmi dakika! Hamit Altıntop , Arda Turan ve Nihat Kahveci'nin müthiş oyunu ile ardına kadar açılan Viyana kapıları!

Arda'nın ayağı kaldırdı Milli Takım Şahlandı. Hamit'in orta sahaya çekilmesi, Tuncay'ın forvet arkasına geçmesi,... ve alınan tüm riskli ama bir o kadar doğru kararlar ile müthiş bir sonuç aldık.

Sanırım Avrupa Şampiyonasın'da bir ilk oldu ve Skor 2-0'dan 3-2'ye döndü.

Arda Turan ve Ümitlendiren gol:

Nihat Kahveci ve Dünyanın en iyi kalecilerinden biri olan Cech'in yaptıgı inanılmaz hata ile Çeklerin çöküşü!

Hamit Altıntop'un asisti ile Nihatın muhteşem gölü ve İşte mutluluk anı:


Kadromuzun son düdükle şekli şemali:



Cuma günü (20.06.08) B grubunun lideri Hırvatistan ile karşılaşacak Milli Takımımız.Ek not: Volkan ve Aurelio cezalı! Bol şans! Bundan sonrasını kimse kestiremez biz bile bilemiyoruz ki! Rakiplerde ilk yarılarda oynadığımız berbat futbola mı? Yoksa İsviçre ile oynadğımız ikinci yarıya mı? Yoksa,
Çekler ile oynadığımız maçın son 20 dakikasını mı baz alacaklar sanırım biraz kafaları karışmıştır!


Uefa maçın adamını: Nihat Kahveci olarak açıkladı.

Nihat Maçın ardından : "Herkesi yenebiliriz"

Milli Takımımızın iki golünü atan Nihat Kahveci maçtan sonra yaptığı açıklamada, "Doğruyu söylemek gerekirse 2-0'a kadar çok kötü top oynadık. Tarihimizde galibiyetimiz olmayan bir Çek takımına karşı kazandık. Allah'a şükürler olsun ki istediğim yere gitti top ve o golle çeyrek finale yükseldik. Kötü oynamamıza rağmen toparlandık ve Arda'nın golüyle umutlandık. Türk Milli Takımı herkesi yenebilir. Biz bunu bugün bir kez daha kanıtladık. Rakibimiz artık Hırvatistan. Kimseden çekinmiyoruz, korkmuyoruz. Biz herkesi yenebiliriz. Son olarak herkes bugünün keyfini çıkarsın yeter" diye konuştu.

Milli Takımımızın attığı üç golde de asist yapan isim olan Hamit Altıntop, maçın ardından işi baştan sıkı tutmamız konusuna dikkat çekti.

Hamit sözlerini şöyle sürdürdü: " Maçı çevirmeyi biliyoruz ama ilk dakikadan itibaren işi sıkı tutarsak maçları daha rahat alabiliriz. Almanya-Hırvatistan maçını izledim, Hırvatlar deneyimli bir takım ve uzun yıllardır beraber oynuyorlar ama önemil olan bizim nasıl oynayacağımız. İyi oynamaz ve konsantre olmazsak zorlanırız. Önemli olan Allah'ın verdiği yeteneği kullanmamız, yeteneklerimizi sahada gösterirsek kazanırız ama hocamızın söylediklerini yapmazsak kazanamayız. 2005'te İsviçre maçında şanssızdık, geri gelemedik ve turu atlayamadık, bu nedenle her zaman geri döneyemeyebilirsiniz, işi baştan sıkı tutmalıyız."

Çek Cumhuriyeti maçının kahramanlarından Arda Turan 3-2'lik zaferin ardından yaptığı ilk açıklamada; "Çok mutluyuz söylenecek hiçbir şey yok. Bizim için çeyrek final gerçekten başarıdır. Bugün babalar günü, babama armağan ediyorum golü. Milliyetçilik duyguları üst düzey olan biriyim. Çok duygulanıyorum. Artık bu saatten sonra canımızı dişimize takıcaz. İyi futbol oynayarak iz bırakacağız. İnşallah Viyana'yı kuşatırız. Türk insanı bize inansın. Biz bütün Türk insanı için mücadele ediyoruz. Bizim tek amacımız Türk toplumu. Başka bir beklentimiz yok. Bunu bilsinler yeter. Çok inanmıştık. İnanmışlığın sonu. Tek düşüncem takım oyuncusu olmak. Milli Takıma ne kadar katkı sağlayabilirsem benim için bu önemli. Bu gece şükretme zamanı." ifadelerini kullandı.


Devamını oku

Family Guy

15 Haziran 2008 Gönderen:Adsız 0 yorum


Family Guy, Seth MacFarlane tarafından Fox televizyonu için oluşturulmuş bir animasyon sitcom/dizisidir. Disfonksiyonel, orta halli, bir ailenin kurgusal/hayali Rhode Adasında var olmayan Quahog kasabasında yaşantıları sitcomun merkezini oluşturur. Family Guy, nükteli bir anlatım ile daha çok teğetsel bazende doğrudan, hem kendi kategorisindeki yarıştığı diziler ile, (bazılarına göreden dikiz aynasından baktıkları) hemde kategorisi dışındaki dizilerle ile dalaşmalar, sataşmalar, laf sokmalar, göndermeler,... dizinin esprilerine yön verir. Sık sık içinde bulundukları Amerikan televizyon kültürüne göndermelerde bulunur. Öyle bir kıvama getirir ki insanı, Amerikan kültürüne pek yakın olmamanızdan kaynaklanabilecek olası konu dışı kalmalar ile gereksiz, manasız, anlamsız olarak gördüğünüz, hissettiğiniz ve/veya düşündüğünüz bir sahne ile karşı karşıya kalsanız bile sizi güldürmeyi başarabilen bir dizidir.

Dizisinin Doğuşu:

Family Guy, 1990’ların ortasında, dizinin yaratıcısı olan Seth MacFarlane’in yaptığı yaklaşık 10’ar dakikalık iki kısa filmden doğdu. İki ana karakteri vardı: Aptalca şeyler yapan şişman, yaşlı, saçları açılmış Larry ile, çoğu insandan daha akıllı olan konuşan köpek Steve. Bu filmlerin ikincisi, 1997’de Cartoon Network’te yayınlandı. Fox yöneticileri iki kısa filmi de gördü ve MacFarlane’e, onların üzerine kurulmuş bir dizi geliştirme şansı verdi. Sonuçta ortaya Family Guy çıktı. MacFarlane dizinin bütün senaryolarını yazmıyor. Ama aralarında Peter, Brian, Stewie, Glenn Quagmire, Tom Tucker ve başkalarının da bulunduğu pek çok karakteri seslendiriyor.


''Family Guy'' ın Kahramanları:

Baba mavi yakalı işçi, aile orta halli, üç çocukları, bir de köpekleri var. Baba Peter Griffin sık sık kendi antikalıklarının ceremesini çeken Katolik bir İrlandalı-Amerikalı. Karısı Louis piyano öğretmeni ama esas olarak evkadını. Louis, zengin ve sosyetik Pewterschmidt ailesinden geliyor. Yeniyetme kızları Meg Griffin, çirkinliği yüzünden hep şaka konusu oluyor. Oğul Chris ise, aşırı kilolu, idrak derecesi zayıf ve pek çok yönden babasının genç bir versiyonundan farksız.

Ama ailenin en ilginç üyeleri, bebek Stewie ile köpek Brian. Stewie’nin aklı fikri dünyaya hâkim olmakta. Annesinin karnından, üzerinde “Bombala!” noktacıkları olan bir Avrupa haritasıyla çıktığı söyleniyor. İkinci hedefi de, annesini öldürmek. Stewie kötünün kötüsü, doğuştan canavar ama bir o kadar da komik. İngiliz aksanı ile konuşan, amerikan futbol topu şeklinde bir kafatasına sahip bir karakter. Hayli anlaşılır şekilde konuşsa da ailesi, onun yaşını göz önüne alarak söylediği bazı şeyleri anlamazlıktan geliyor. Köpek demeye dilimizin varmayacağı Brian ise zeki, hatta entelektüel ve konuşabiliyor! Ailenin annesi Lois’e karşı da romantik duygular besliyor. Ailenin, Stewie’ye bebek muamelesi edeceğine onu gerçekten anlayan tek üyesi. İki ayağının üstünde yürüyor, martini içiyor, kendi arabası var, Griffin’lerle oturup sohbet ediyor. Zaman zaman köpek nitelikleri benimsediği de oluyor.

Bunun yanında dizide yan rollerde; renkli kişiliği ile yer alan seks düşkünü, bekâr, havayolları pilotu Glenn Quagmire, "Cleveland's Deli" adlı şarküterinin sahibi Cleveland Brown ve onun eşi (eski eşi) "The Cleveland–Loretta Quagmire") Loretta Brown ve hiperaktif erkek çocukları, Cleveland Jr.; paraplejik polis memuru Joe Swanson ve onun sürekli hamile eşi Bonnie; ve korkutucu olduğu kadar neşeli karakter Herbert. Channel 5 ‘de televizyon haber sunucusu küstah Tom Tucker ve onun yardımcı sunucusu Diane Simmons ile nadiren görülen Channel 5 ekip çalışanları Asya muhabiri Tricia Takanawa ve meteoroloji uzmanı Ollie Williams ve son olarak Adam West’in sesi ile Mayor Adam West.

Kesintilerle, yasaklanmalarla mecburi yada isteğe bağlı değişimlere maruz kalan Family Guy dizisinde daha küçük rollerde de farklılıklar olmuştur.

Kaynaklar:
Family Guy Orjinal Sitesi
CNBC-e
Wikipedia - Özgür Ansiklopedi

Burda...
Devamını oku

2008 Avrupa Futbol Şampiyonu : HOLLANDA

14 Haziran 2008 Gönderen:Adsız 0 yorum


Uzun süredir sıkıcı olan futbol (Almanya ve Hollanda hariç) trafiginin bugün öyle bir anlaşılmaz derece de tavan yapması sonuçu 2008 Avrupa Şampiyonası Şampiyonunu açıklıyorum: Hollanda!!! Aman aman kelimeler yetmez bu güzel futbol şölenini bizlere sunan portakallar için... Fransa'ya hiç acımadılar aynı İtalya'ya yaptıkları gibi rakiplerini göle boğdular. Tebrikler yetmez! Ben çok beğendim.

Tek kelime ile süperdi...



Bu alttaki fotoğrafıda zamanında hayran olduğum efsane kadroya saygı amaçlı ekledim. Hollanda'yı uzun zamandır bu kadar severek ve beğenerek izlememiştim.



Burda...

Devamını oku

Konuşmak

12 Haziran 2008 Gönderen:Adsız 0 yorum


Konuşma ve onun sonuçu olan yazma da neler önemli olabilir? Daha anlaşılır ve güzel bir konuşma için basitçe neler yapılmalıdır?

* Kural. Hazırlıksız ve düşünmeden konuşmak. Anlatılmak istenen nedir? Sorusunun cevabının bilinmesi.

* Kural. Manasız yere sanki düğün arabasına süsleme yapar gibi bir duyguya kapılarak anlaşılması zor kelime öbeklerini bir arada kullanarak uzun,anlamsız,tutarsız,... bir cümle yapmak pekde marifet olmasa gerek.

* Gereklilik:Okumak. Okumak bu konunun özü olduğu gibi dünya sırlarının cevaplarına ulaşılabilecek yegane kapıdır.

* Gelişme. Okuyunca insan bunu meyvesini vermeli. Meyve yazıdır. Konuşarak ifade edilemeyenler yazıda daha bir mana kazanarak karşımıza çıkabilir. İfade özgürlügümümü geliştirebilir. Kural koymaya gerek yok. Sade ve anlaşılır olması okunmasını ile doğru orantılıdır.

* Sonuç. Konuşmanızı ya da yazınızı ilk önce siz beğenmelisiniz. Sizin beğenmediğinizi kim beğenir ki?

Burda...
Devamını oku